June 04, 2020

Book Review | Osmanlı Kudüs’ü Kent Kimliği, Nüfuz ve Meşruiyet (1703-1789) | Osmanlı Ortadoğu’sunu Yeniden Düşünmek

Mavi Boncuk |

Osmanlı Kudüs’ü Kent Kimliği, Nüfuz ve Meşruiyet (1703-1789)


Alaattin Dolu[1]

Yıl 2020


Yayınevi Küre Yayınları


Kitap İncelemesi 

Review: Elif Günal 15 Nisan 2020

Alaattin Dolu tarafından kaleme alınan bu eser 18.yüzyılda Osmanlı Kudüs’ünün kent kimliğini ele alarak siyasi, ekonomi ve hukuk ekseninde incelemektedir. Doktora tezi olarak hazırladığı çalışmayı 2020 yılında kitaba dönüştüren yazar, en önemli araştırma safhasını Kudüs şer’iyye sicillerinin bulunduğu Filistin’de yaptı. Bu açıdan ayrıca öneme sahip olan kitap, kullanılan arşiv kaynaklarının yanı sıra ikincil kaynakların da harmanlanmasıyla Kudüs konusunda en kapsamlı araştırmalardan birisi olma özelliğini taşıyor.


Bu çalışma, özellikle 18. yüzyılda Osmanlıların Kudüs’teki siyasetinin nasıl şekillendiğini incelemektedir. Bu oluşumdaki araçları, bunların etki ve sonuçları da değişik açılardan ele alınmıştır. Ayrıca devleti temsil eden Kudüs mutasarrıf ve idarecilerinin görüşleri ile reayanın şikâyetlerini de detaylı olarak bu eserde görmek mümkündür.


Temelde dört kısımda oluşan eserin ilk kısmında Kudüs’e verilen önemin asıl nedeninin dini kimlik olduğu üzerinde durulmaktadır. Bilindiği gibi Kudüs farklı dini ve etnik gruplardan meydana gelen insanların bir arada bulunduğu bir şehir olmasından dolayı özel bir kimlik taşımaktadır. Sonuç itibarıyla kimliğin inşası sürecine katkı yapan unsur olarak din, sosyal, siyasi, ekonomik ve kültürel olarak devletlerin, toplumların, idarecilerin faaliyetlerini de tabii olarak etkilemiştir. Ayrıca kitap Osmanlı Devleti’nin Kudüs’te meşruiyetini sağlamlaştırmak için hac yolunun güvenliğinde etkin olan kurumlara da yer vermektedir. Bunun yanı sıra Kudüs’ün bir vakıf şehri olduğu ve vakıflarda görev alan ailelerin siyasi, sosyal ve ekonomik yapıları da kapsamlı bir şekilde ele alınmaktadır. Özellikle vakıflarda görev alan ailelerin ne şekilde zenginleştikleri arşiv kaynaklarına dayalı olarak ortaya koyulmaktadır. Kitapta son olarak Kudüs’te yaşayan Hristiyan, Yahudi ve Müslüman reayanın şikâyetlerine konu olan meselelerden bahsedilerek bunlara birçok örnek verilmektedir.


Alaattin Dolu, Kudüs şehir tarihine dair vakfiyelerden, arşiv kaynakları ve yazma eserlerden yararlanarak değerli bilgiler vermektedir. Bunu yaparken arşiv kaynaklarıyla yetinmeyen yazar, dünyanın çeşitli yerlerinden Kudüs’e gelen seyyah ve hacıların kaleme aldıkları eserlerden de faydalanmıştır. Araştırmanın özellikle son bölümünde Şam-ı Şerif Ahkâm Defterlerinden 1742- 1793 yılları arasındaki ilk dört defter incelemiştir. Yazar, kitabın giriş kısmında faydalandığı kaynakların bilgisini vermiş ayrıca hemen her satırda ilgili kaynaklara atıfta bulunmuştur. Böylece okuyucu için yazarın aktardığı bilginin kaynağına doğrudan ulaşabilmesi sağlanmıştır.


Kudüs’teki nüfusu yazar, grafikle göstererek aktarmaktadır. Bu grafikte Kudüs kazasında Gayrimüslimlerin yaşadığı yıllar, servetlerin unvanlara, cinsiyetlere, seyyidlere göre dağılımı ayrı ayrı gösterilmiştir. Kudüs’ün genel görünümü resimle, 1742-1793 yılları arasındaki şikâyet konuları da yine grafikle okuyucuya sunulmuştur.


Yazar, “Şehrin ne olduğu” sorusundan hareketle Kudüs’ün kimliğini oluşturan önemli unsurları tanımlayarak yönetimin merkezle yerel güçler arasındaki ilişkiyi de vurguladığını ifade etmektedir. Osmanlı Devleti’nin bu bölgedeki meşruiyetini sağlamak için vakfiyelere önem verdiği yazarın üzerinde durduğu hususlardan birisidir. Kitaptaki bililerden hareketle vakfiyeler sayesinde devletin iktidarını sağlamlaştırdığı, şehir hayatını düzenleyen ulema da nüfuz ve etkilerini arttırdığı sonucuna ulaşmak mümkündür. Dolayısıyla da ulema ile merkez arasındaki ilişkinin pamuk ipliğine bağlı olduğu görülmektedir.


Alaattin Dolu’nun ulaştığı bilgilere göre, Kudüs’te zengin olmanın yolları ticaret yapmak, gayrimenkul yatırımı yapmak, seyyid veya ulemadan olmaktan geçiyordu. Ulemanın en önemli gelir kaynağı ise kamu vakıflarıdır. Kamu vakıflarından kazandıklarını da ailelerine ve çevrelerine yatırmışlardı. Vakıfların iktisadi gelişimi arttıkça devlet, ulema ve yerel seçkinlerin de çıkarları artmaktaydı. Zira ulema sosyal düzenin sağlanmasını vakıf üzerinden yapıyordu. Devletin gücünü göstermesi ve hissettirmesi için vakıflar köprü vazifesi görmekteydi. Bu yüzden devlet, bölgenin ileri gelenleriyle ilişkisini korumaktan çekinmedi.


Diğer meşruiyet aracı ise Osmanlı ikramı olan surreydi. Her yıl hac mevsiminde gönderilen surrelerin adaletli dağıtılması ve halka ulaştırılması önemli konular arasındaydı. Buna karşılık söz konusu surrelerin satın alınması sonucunda zenginleşen ailelerin de olduğuna dair bilgiler okuyucuyu, bugüne kadar surre alayları hakkında bilinenleri yeniden düşünmeye davet etmektedir.


Kitapta bahsi geçen ve Kudüs’te sık görülen konulardan birisi de şikâyetlerdi. Yazar, sultana arzuhal yoluyla şikâyet edenlerin çoğunlukla askeri kısımlar olduğuna dikkat çekmektedir. Şikâyetler arasında ayrıca vakıf idarecileri tarafından divana taşınan konular ve vergi düzeniyle ilgili olan sorunlar da bulunmaktaydı. Yazar bunlara ilaveten Hristiyan, Yahudi ve Müslümanların kendi aralarındaki sorunları, ekonomik meseleleri ve yerleşim alanlarını tek tek açıklamaktadır.


Kudüs üzerinde son zamanlarda yapılan akademik çalışmaların sevindirici olduğu söylemek gerekir. Nitelikli ve birincil kaynaklara yer verilen kıymetli eserlerin ortaya konulması bugüne kadar birçok açıdan eksik kalan Osmanlı dönemi Kudüs ve Filistin araştırmalarına katkı yapacağına şüphe yoktur. Filistin üzerine yaptığı araştırmalarla bilinen Alaattin Dolu’nun, doktora çalışmasını kitap formatına dönüştürerek okuyucuya sunması bölge ve dönem incelemelerine son derece önemli bir katkı sunacağı kuşkusuzdur.


[1] Alaattin Dolu Kastamonu University, History, Faculty Member | PhD, Hacettepe University






Osmanlı Ortadoğu’sunu Yeniden Düşünmek
Cem Emrence, Osmanlı Ortadoğu’sunu Yeniden Düşünmek, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Çevirmen: Gül Çağalı Güven, İstanbul 2016, 176 s.



Kitap İncelemesi 
Book Review:Elif Günal 
16 Kasım 2019

Cem Emrence’nin “Osmanlı Ortadoğu’sunu Yeniden Düşünmek” adlı kitabı, Ortadoğu’yu kıyı ve iç kısımlar ile hudut bölgeleri olarak ve içeriden bir bakışla yeniden düşünmeye davet ediyor. 2012 yılında İngilizce olarak basılan kitap, 2016 yılında Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları arasından Gül Çağalı Güven çevirisiyle yayınlandı. Yazar, kitabındaki bazı kısımları (Mesela 1. Bölüm) daha önce yayınladığı makalelerini yeniden değerlendirerek kaleme almıştır. Kitap esas itibarıyla modernleşme, bürokrasi ve İslam Devleti üzerinden Ortadoğu sınırlarının oluşumuna yoğunlaşmaktadır.

Emrence, beş bölüm halinde hazırladığı kitabında resim ve şekil listesine de yer vermiştir. Kitabın yazılış amacı ilk sayfalarda anlatılarak okuyucu için ön bilgi verilmektedir. Esere bir bütün olarak bakıldığında Ortadoğu’nun Osmanlı geçmişiyle ilgili yeni sorular sorarak, bunlara daha çok literatür üzerinden cevaplar aramaktadır.

Genel olarak kitaba bakılırsa birinci bölümünde, geç dönem Osmanlı tarih yazımının öneminden bahsedilmekte; ikinci bölümünde, geç dönem Osmanlı İmparatorluğu’nda kıyı hattı tartışılarak, kıyının dünya ekonomisindeki rolü vurgulanmaktadır. Liman kentinde küresel aktörler tarafından şekillendirilen ve yerel yönetimlerin orta sınıf üzerindeki etkisini anlatılmaktadır. Osmanlı kıyısındaki gayrimüslim tüccarlarında merkezi rolü hakkında da bilgi verilmektedir.

Üçüncü bölümde iç kesim hattı ele alınarak 1860’tan sonraki dönemde Osmanlı Devleti’nin iç bölgelerdeki merkezileşme mücadelesi ele alınmaktadır. Buna göre Ortadoğu’nun iç bölgelerinde, Osmanlı Devleti ile uyumlu, öncelikleri olan, değerleriyle bağlantılı yeni bir yönetici sınıfı ortaya çıktığı ifade edilmektedir. Ayrıca Osmanlı kurumları yerli güçleri ortak çıkarlara sahip kentli bir Müslüman bloğa dönüştürdüğü belirtilmektedir. Bunlar siyasal, ekonomik ve dinsel otoriteyi koruduğunun altı çizilmektedir.

Dördüncü bölümde, Osmanlı hudutlarının zayıf olduğu hakkında bilgi verilmektedir. Emrence’ye göre, yerel liderler bölgeyi hem denetliyor hem de muhafaza ediyordu. Osmanlı’nın ise hudutlarda başarılı olduğunu söylemek zordu. Devletin ulaşmakta zorlandığı bu bölgelerde isyanlar çıktığı zaman ancak dinsel liderlerin müdahale etmesiyle bastırılabilmekteydi.

Son bölüm olan beşinci bölümde ise 1908-1922 yılları arasındaki Osmanlı İmparatorluğu’nun büyük değişiminden söz edilmektedir. Yine bu yıllarda önceki dönemde oluşan statükolar kısmen ortadan kalkmıştı. Kıyı modeli, milliyetçiler aleyhine değişirken iç kesimde Müslüman blok ve bölgesel pazarlar zayıfladı. Hudutlar ise Osmanlı topraklarından çıktı. Son bölümü yazar, yeni araştırma konularını gündeme getirip bunları değerlendirerek bitirmektedir.

Emrence, bu çalışması için “Osmanlı örneğini karşılaştırmalı tarihsel sosyal bilim ve dünya tarihi tartışmalarına eklemlemeye yönelik bir analitik tarih çalışmasıdır.” ifadelerini kullanmaktadır. Yazar, “Osmanlı Ortadoğu’sundaki” çeşitlenmeyi tarihsel hatlara göre açıklamaya çalışmaktadır. Çizgisel ve devlet-merkezli tarih modellerine karşı çıkarak; kıyı, iç kesim ve hudut bölgeleri şeklinde ayırdığı coğrafyanın, 19.yüzyıl boyunca kendine özgü bir düzeni olduğu sonucuna varmaktadır. Böylece yazarın kendisi, son elli yıldır bu alanda üretilen milliyetçi izahlar, merkezi devlet anlatıları, merkez-çevre modelleri ve yerel tarih araştırmalarından ayrıldığını ifade etmektedir.

Kitap temelde üç tezi öne sürmektedir: Birincisi, kıyıda ekonominin, iç kesimde siyasetin ve hudutlarda kolektif taleplerin, Osmanlı İmparatorluğu’nda bölgesel hatları aşan önemli süreçler olduğudur. İkincisi, siyaset, ekonomi ve kolektif taleplerde uyum olduğu zaman bölgesel çizgiler pekişmiş ve kurumsallaşmasıdır. Sonuncusu ise bölgesel hatların küresel kapitalizm, devlet inşası ve rekabetten faydalanan yerel aktörlerin ürünü oluşudur. Yazara göre, 19.yüzyılda Osmanlı Devleti’nin bu coğrafyasını anlayabilmek için bölgesel, ağ temelli ve yol bağımlı tarihsel hatları bilmek gerekmektedir.

Yazar, kıyı, iç kesim ve hudut kavramlarıyla kastettiği coğrafyayı şöyle açıklamaktadır: Kıyı, Batı Anadolu ve Doğu Akdeniz sahil şeridinin liman kentleri ve ticari hinterlandını temsil etmektedir. İç Kesim, Suriye, Filistin ve İç Anadolu’nun karasal deneyimini simgelemektedir. Hudut ise Doğu Anadolu, Irak ve Arabistan Yarımadası’nda rekabete açık sınır bölgelerini kapsamaktadır. Bu coğrafyalar yazar tarafından “Osmanlı Ortadoğu’su” olarak tanımlanmaktadır.

Öte yandan yazar, geç dönem Osmanlı tarihçiliğinin modernleşme yazarları Tanzimat’ın ilanının dönüm noktası olduğunu ifade ederek Batılılaşmanın etkisinden bahsetmektedir. Aynı yazarlar, bürokrasideki değişime, yeni bir ekonomik alt yapı oluşması ve Osmanlı’nın Batı’yı kucaklaması üzerinden vurgu yaparlar. Emrence’ye göre ise modernleşmenin yönü yukarıdan aşağıya doğruydu ve bürokrasinin gelişmesine önem veriliyordu. Ayrıca modernleşme yaklaşımının sorunu Osmanlı’nın farklı bölgelerdeki topraklarında bulunan halkın yaşantısının görmezden gelinerek genel bir modernleşme çizgisinde bütünleştiğini varsaymasıydı.

Emrence, ekonomideki bu düzensizliğin Osmanlı ve İngiltere arasında Baltalimanı (Ticaret) Antlaşması (1838) yapılarak başladığını ve adaletsiz ticaret rejimi kurulduğunu savunmaktadır. Ona göre dünya pazarları zamanla büyüme gösterirken Osmanlı Devleti tarım ürünleri satıyordu. Yabancı yatırımların Osmanlı’da ticaret hacimlerini geliştirmesi ve Avrupa para piyasalarındaki yüksek faiz ve komisyonları Osmanlı maliyesini olumsuz etkilemişti.

Emrence’nin vurguladığı bir diğer husus ise dış ticaretin genişlemesi yeni bir sınıf olan tüccar zümresini ortaya çıkarmasıdır. Ayrıca Emrence, makro model yazarların geç dönem Osmanlı tarihini anlatırken bunu çatışma paradigmasına dayandırdıklarını söylemektedir. Bu yazarların, bir tarafta Osmanlı ile Batı diğer yanda ise gayrimüslim burjuvazi ile Osmanlı bürokrasisi arasındaki mücadeleyi açıklamaya çalışırlar. Emrence’ye göre ise, makro modelle ilgili iki temel sorun vardır: Birincisi, tarih açıklamasının tek bir nedene dayandırılmasıydı. İkincisi ise, ekonomik yapıların varlığını nasıl sürdürebildiğiydi.

Cem Emrence’in görüşüne göre, geç dönem Osmanlı tarihini tek nedenle açıklamaya çalışmak güçlük yaratmaktadır. Dolayısıyla, küresel süreçler ve yerel aktörlerin rolleri göz ardı edilmektedir. Yazar bu soruna kendince bir çözüm getirmektedir: Osmanlı’nın içi çeşitliliğini ele alan ve çoklu nedensellikle işleyen tarihsel açıklamalara ihtiyaç vardır. Bu açıklamaları yaparken de mekân, etkileşimler, süreçler ve yerel aktörlerin etkisi gözetilmelidir.

“Osmanlı Ortadoğu’sunda” modernleşmeye giden alternatif yolları ortaya çıkarmaya çalışan Emrence, konuya imparatorluk içi bir perspektiften bakmayı deneyerek, böylelikle Osmanlı dünyasındaki çeşitlenmenin tarihsel hatlara göre açıklanabileceğini savunmaktadır. Sonuç itibarıyla yazar okuru, 19. yüzyılda geç dönem Osmanlı İmparatorluğu ve Ortadoğu’yu yeniden düşünmek için denemeye değer bir çaba olduğuna ikna etmeye çabalıyor.

Ne var ki kitabın İngilizce başlığı çok daha içerikle uyumlu ve anlaşılır iken Türkçe başlık da bir o kadar muallak kalmaktadır. Belki de bu muallaklık yazar veya yayıncının bilinçli bir tercihidir. Bunu bilmemekle beraber, başlıkta kullanılan “Osmanlı Ortadoğu’su” tabirinin başlı başına bir problemi ifade ettiğini belirtmek gerekir. Kitaptan anlaşılabildiği kadarıyla Anadolu, Arap Yarımadası ve Mezopotamya bu kavram ile ifade edilmeye çalışılmıştır. Ancak Osmanlı idari yapısı düşünüldüğünde, Anadolu’nun Ortadoğu olarak tanımlanmasının nasıl bir anakronizm ortaya çıkaracağı muhakkaktır. İngiliz sömürge siyasetinin bir ürünü olan Ortadoğu kavramının hangi anlamda kullanıldığı kitapta daha kapsamlı olarak tartışılması faydalı olacaktı.

Kitap Türkçe isimlendirilirken başlıkta “Yeniden Düşünmek” şeklinde muallaklığı daha da arttıracak ve ucu oldukça açık bir ifade kullanılmaktadır. Böylece kitabın neyi düşündüreceği adeta görünmez kılınmıştır. Halbuki eserin İngilizce baskısındaki “Remapping” (Yeniden haritalandırmak) kelimesi, çalışmanın sınır ve haritalarla ilgili bir anlatım sunulacağı okuyucuya haber verilmekteydi. Ayrıca İngilizce baskının alt başlığında, “Modernity, Imperial Bureaucracy and the Islamic State” (Modernleşme, İmparatorluk Bürokrasisi ve İslam Devleti) ifadeleri kullanılarak çalışmanın kapsama alanı adeta kalın çizgilerle belirlenmekteydi. Öyle anlaşılıyor ki Türkçe baskısı için tercih edilen başlık okuyucuyu bilgilendirmeden çok, ticari bir kaygı güdülerek belirlenmişti.


Bu eleştiriler bir kenarda tutularak denilebilir ki Cem Emrence, sosyal bilimlerde uygulanan ve çoğu zaman klasik tarihçilerin kullanmaya yanaşmadığı yöntemleri dikkate alarak sıkça sorulan sorulara yeni cevaplar vermeye çalışmaktadır. Bu açıdan bakıldığında kitabın Ortadoğu’ya Osmanlı katkısıyla ilgili çalışmalara son derece önemli bir katkı sunduğu kuşkusuzdur.


Remapping the Ottoman Middle East Modernity, Imperial Bureaucracy and Islam 
Cem Emrence | Professor in the History department at University of Massachusetts - Amherst


Published:04-18-2016
Format:Paperback
Edition:1st
Extent:208
ISBN:9781784531614
Imprint:I.B. Tauris
Illustrations:24 bw integrated
As a result of the formation of the modern Turkish state, nationalist narratives of the Ottoman Empire's collapse are commonplace. Remapping the Ottoman Middle East, on the other hand, examines alternative and disparate routes to modernity during the nineteenth century. Pursuing a comparison of different regions of the empire, this book demonstrates that the Ottoman imperial universe was shaped by three distinct and simultaneous narratives: market relations in its coastal areas; imperial bureaucracy in the cities of central Anatolia, Syria and Palestine; and Islamic trust networks in the frontier regions of the Arabian Peninsula. In weaving together these localized developments, Cem Emrence departs from narratives of state centralism and suggests that a comprehensive way of understanding the late Ottoman world and its legacy should start from exploring regionally-constituted and network-based historical trajectories. Introducing a persuasive new model for understanding the late Ottoman world, this book will be essential reading for historians of the Ottoman Empire.






Table of contents

INTRODUCTION

Method
Imperial Path
Theory
Background and Plan of the Book

1. HISTORIOGRAPHY
Modernization Approaches
Macro Models
Bargaining Perspectives
Conclusions

2. COAST
The Making of a Globally-Connected Economy
Middle Class Hegemony
Economic Contention
Conclusions

3. INTERIOR
An Urban Muslim Bloc
Creating Regional Markets
Patrimonial Tensions
Conclusions

4. FRONTIER
Politics of Emergenc
Collecting Protection Money
Rebellious Repertoires
Conclusions

5. ROUTES OF TRANSFORMATION, 1908-1922
The New Imperial Class
Nationalizing the Coast
Failed Bargains in the Interior
Making Frontiers Independent
Conclusions

CONCLUSION
Late Ottoman Trajectories
Ottoman Insights
A New Research Agenda

REVIEW
Remapping the Ottoman Middle East
Cem Emrence
I.B. Tauris, London, 2012. Pp. xiiþ192, £52.50 (hardback), ISBN 978-1-84885-958-6


http://dx.doi.org/10.1080/00263206.2012.684547

The latest work by Cem Emrence, Remapping the Ottoman Middle East, is an
interesting work that aims at offering the readers a new analytical lens while researching the late Ottoman history of the Middle East. While the focus is placed on the unveiling of alternative paths to modernity in the region, Emrence tries also to answer a broader question discussing the nature of the late Ottoman rule. Emrence argues that it is necessary to rely on an intra-empire perspective in order to explain and understand the variation of historical trajectories in the Ottoman world. The method suggested by the author takes into account three historical trajectories – the coast, the interior and the frontier – which are studied as distinct imperial paths in the nineteenth century. Despite the slightly unintelligible narrative implemented to explain his method and theory, Emrence argues that in order to understand the nineteenth century Ottoman world it is necessary to look at the single regions in the Middle East and their connections with the imperial structure. The author acknowledges the limitation of his work as the Balkans and North Africa are not discussed; however it should be added that a further limitation arises with the choice of sources. While Emrence clarifies that his work reviews and is based on the literature produced so far, the selection of the same literature seems to be limited to Turkish and English works. The comparative work carried out by Emrence does not lose its value but it would certainly have been interesting to see more literature in Arabic and other western languages included. Remapping the Ottoman Middle East is divided into five short, but intense, chapters. Chapter 1 is an interesting and well written review of the historiographical production in relation to the late Ottoman Empire since the 1950s. Emrence suggests that late Ottoman historiography can be divided into three approaches. The modernization approach of the post-war era focused on the western impact and the Ottoman response to it, making the proclamation of Tanzimat the most relevant event in late Ottoman history. According to Emrence this narrative focused only on the struggle between reformers and conservative forces while discussing the modernization of the empire. Indeed this narrative left a great deal of late Ottoman history out. Emrence, then, argues that in the 1970s macro-models were introduced in the attempt to understand the historical dynamics of the late Ottoman Empire. This paradigm is based on the idea that the late Ottoman Empire was the site of a double struggle: the empire vs. the West and the non-Muslim bourgeoisie vs. Ottoman bureaucracy. If, on one hand, this approach provided visibility to workers and peasants, on the other hand scholars seem to have relied too heavily on the world economy as the factor explaining Ottoman changes and conflicts. The third wave of historiography has given agency to the Ottoman state and local actors in the process of modernization. Defined as a bargaining model, Emrence argues that this historiography has unpacked state– society relations; however, he believes this approach still relies on one single causality, while the author suggests that historical accounts should address intra-Ottoman variation and with a multi-causality perspective (p.33). Chapter 2 discusses the first imperial path suggested by Emrence: the coast. His overall argument is that western Anatolia and the eastern Mediterranean have experienced distinct historical trajectories in the nineteenth century due to the rapid rise of a local capitalist class. Markets, controlled by non-Muslim merchants, depended more on the global economy rather than the Ottoman state; similarly, port cities expanded and became global cities. With the growth of a strong middle class, the Ottoman coast experienced new forms of collective action, including violence (p.52). In the end, according to Emrence’s analyses, the coast in the nineteenth century slipped away from imperial control. Chapter 3 takes into account the inland regions of Anatolia, Syria and Palestine. The comparative approach suggested by the author shows that if the coastal regions belonged to the global world, the interior belonged very much to the Ottoman world. Emrence argues that the expansion of the state created an urban Muslim bloc that controlled interior economic life: regional markets and landholding. The author argues that interior economic life was resistant to foreign penetration, however it seems his analyses could have been based on more works to show some apparent exceptions to his view. Chapter 4 discusses the frontier: areas with limited state visibility. The Ottoman presence was felt through some direct penetration, as in the case of a number of modernizing works including security and transportation, and through bargains struck with local leaders. Emrence argues that the modernizing reform package did not eventually transform the frontiers, in fact the economic options were not radically changed and subsistence economy remained the major source of income. The last chapter surveys the three Ottoman paths in the period between 1908 and 1922 which went through dramatic changes due to the introduction of mass politics, increasing demand of local autonomy and economic challenges. Though discussed as a major catalyst of change, war in general and the nearly constant state of mobilization from 1908 onwards should have been discussed more thoroughly. In conclusion, Emrence achieves the goals set at the beginning: to discuss the Ottoman Middle East through regional trajectories in order to show an intraimperial perspective to explain changes that occurred in the nineteenth century. Though the book is well written and the method really interesting, Remapping the Ottoman Middle East seems to be more a preparatory work for a larger project that would include more sources. Certainly it is a useful book that enriches contemporary Ottoman historiography but in the end leaves the reader with the sense that beyond the method and the terminology implemented there is still more to do in order to remap the Ottoman Middle East. 
 ROBERTO MAZZA 
 copyright 2012, Roberto Mazza

No comments:

Post a Comment