September 28, 2020

Word Origin | Temiz, Hijyen


Mavi Boncuk |

Temiz: from ASR tamyīz تمييز seçme, ayıklama, arıtma → temyiz

Oldest source:

temīz/temyīz "pak, tahir" [ Aşık Paşa, Garib-name (1330) ]

temizlenmek [ Meninski, Thesaurus (1680) ]

  sıf. (Ar. temyіz “iyiyi kötüden ayırmak”tan [?])

1. Kirli, lekeli, pis ve bulaşık olmayan, pâk, tâhir: Hastahâne koğuşlarının pencerelerini tabiatın temiz havasına karşı açtı (Ahmet Hâşim). Âletlerle hırpalanan dizimde bir zonklama, fakat temiz ve yeni sargıların verdiği rahatlık (Peyâmi Safâ).

2. Kullanılmaktan dolayı hasar görmüş olmayan, kusursuz: “Temiz araba.” “Temiz mal.”

3. Usûle uygun, kusursuz, iyi: “Temiz iş.” Bir aralık Muzaffer’i hiç görmeden çıkıp gitmeyi de düşündü. Yapılacak şeylerin en temizi muhakkak ki buydu (Reşat N. Güntekin). Yâ Rab, nasıl ferahlı bu âlem, nasıl temiz! (Yahyâ Kemal).

4. Suçsuz, günahsız: Bu hükümlere göre ya suçlu ya temiz olarak buradan çıkarlardı (Sâmiha Ayverdi).

5. Ahlâkını lekeleyecek bir şey yapmamış olan ve yapamayacak yaratılışta olan, nâmuslu, dürüst: Onu bir evlât gibi bağrıma bastırayım, iyi temiz bir genç kız olarak yetiştirmeye çalışayım (Reşat N. Güntekin). Leman belki temiz bir kızdı; fakat çok hafif ve câhildi (Reşat N. Güntekin). Hayâtımda bu kadar temiz ve saf insan görmedim (Ahmet H. Tanpınar).

6. mec. Lekelenmemiş, saf: Sana ey ilk temiz, güzel aşkım (Orhan S. Orhon).

7. i. argo. Poker.

ѻ Temiz giyinmek: Giyimine dikkat edip îtinâlı giyinmek. Temiz kalpli (yürekli): Kötü düşüncesi, kötü niyeti olmayan, kötülük düşünmeyen, kalbi temiz: Nihat’çığım, gözümün nûru, şâirim, can adam / Temiz yürekli, açık sözlü, belli insan adam (Halil N. Boztepe’den). Temiz pâk: Tertemiz, çok temiz: Temiz pâk giyinmiş beyler (Rûşen E. Ünaydın). Temiz para:

1. Haram karışmamış olan, alın teriyle kazanılan para.

2. Ele net olarak geçen para. Temiz raporu: Bir kimse veya malın sağlam olduğuna dâir verilen rapor, sağlam raporu. Temiz süt emmiş: Doğru, dürüst, ahlâklı, harama el uzatmayan, kötülük yapamayan (kimse), helâl süt emmiş. Temiz taş: Kusursuz pırlanta ve kıymetli taşlar. Temiz temiz: Temiz bir şekilde, temiz olarak: “Temiz temiz giyin.” Temiz tutmak: Bir şeyi kirletmeden, bozmadan îtinâ ile kullanmak. Temize çekmek: Müsvedde olarak yazılmış bir yazıyı temiz bir kâğıda îtinâ ile yazmak: Cihannümâ’nın ikinci şeklini baştan yazıp temize çekmeye başlamıştır (Orhan Ş. Gökyay). Temize çıkmak: Suçlu sanılan kimsenin suçsuz olduğu anlaşılmak: Şüphe yok ki maksadı hak kazanmak, temize çıkmaktı (Sâmiha Ayverdi). Temize havâle etmek:

1. Bitirmek, tamamlamak.

2. argo. Öldürmek veya öldüresiye dövmek: Siz de kaşınıyorsunuz. Nâmussuzum, elime alırsam ikinizi de temize havâle ederim (Burhan Felek).


Hijyen: hygiene EN[1] fromFR hygiène sağlığa uygunluk , oldGR
hygieinós ὑγιεινός sağlığa yararlı, oldGR hygiēs ὑγιής sağ, sağlıklı

Oldest source:

ijiyen/hijiyen [ Özön, Türkçe-Yabancı Kelimeler Sözlüğü (1961) ]


See also: Hygiene and Pollution: French soldiers gaze upon dirt, dust and diseaseby Fergus Robson

[1] hygiene (n.) 1670s, from French hygiène, ultimately from Greek hygieine techne "the healthful art," from hygies "healthy, sound, hearty," literally "living well" (personified as the goddess Hygieia), from PIE *eyu-gwie-es- "having a vigorous life," from root *aiw-, *ayu- "vital force, life, long life, eternity; in the prime of life, young" (source of Latin aevus, English ever). The Greek adjective was used by Aristotle as a noun meaning "health." The difficult spelling in English is a relic of the struggle to render the Greek vowels into French.


No comments:

Post a Comment