August 06, 2020

Word Origin | Çakıntı

Mavi Boncuk |

ÇAKINTI. (Argo) İçki meclisi. Çak- ‘içki içmek’ + fiilden nomes actionis (oluş ve kılış ismi) yapan -ıntı eki.. “Vagonda gizliden gizliye başladık çakıntıya” S. M. Alus. (Kaynak: Andreas Tietze. Tarihî ve Etimolojik Türkiye Türkçesi Lugati, Ankara 20146, C.2). Rakı Ansiklopedisi iyice kısaltmış anlamı: Çakıntı: Kadeh tokuşturma, içki içme. (Overteam Yayınları, İstanbul 2010, 2.B). Belli ki Hulki Aktunç’dan alınmış: Çakıntı: İçki içerken kadehleri birbirine vurma. İçki içmek. “Hep birlikte çakıntı sürüp gider, gazeller, şarkılar, türküler tutturulur.” S.M.Alus. Eski Beyoğlu Adet ve Alemleri” (Hulki Aktunç, Büyük Argo Sözlüğü).
Ama "çakıntı"nın eski kitaplardaki alıntılarda “kadehleri birbirine vurma” anlamında kullanıldığını hiç görmedim. Hep içki meclisi anlamında kullanılmış. Ercümend Ekrem Tâlu anılarında Ada vapurundan söz ederken, akşam dönüşlerinde, bazı zamanlar “ufaktan çakıntı da yapılırdı,” diye katkı yapar konuya. (Geçmiş Zaman Olur ki (Anılar), Hece Yayınları, İstanbul 2005.) Cemaleddin Saraçoğlu Eski İstanbul’dan Hatıralar’da Boğaz vapuru “Beşiktaş’ geçip Ortaköy’e doğru yol alınca da çakıntı başlardı,” diye anlatır. Sermet Muhtar Alus da, Eski Günlerde kitabında yine Boğaz vapurlarında benzer manzaralardan söz eder: “Emektarlardan çifte sakallı Macaroviç Kaptan’a mı, pos bıyık Palas Kaptan’a mı, çakıntı ile âhenk edilen odalardan rakı, konyak mataraları atılırmış.” Kitabı yayınlayan İletişim Yayınları’nın editörü de dipnot vermiş sayfa altına. “Çakıntı ile âhenk etmek: İçki eğlence düzenlemek.” Alus, Dünün Genci Anlatıyor adlı romanında da Beykoz çayırlarını anlatırken “Bir de baktık ki az ilerimizde erkekli kadınlı bir küme. Hasırları yaymışlar, bir çakıntıdır gidiyor,” diye bir katkı daha yapar. Kalamış Koyu’nu anlatırken de “ Gelsin çakıntı, tura, orospu bohçası[1], uzun eşek, birdirbir oyunları,” diyerek dumanlı kafayla oynanan oyunlara değinir. Bir başka yazısında da Vasil’in gazinosu için “adlı sanlı çakıntı yeri” deyimini kullanır. Eski bir dergide ise “tezgahbaşı çakıntıları”ndan söz edildiğini görürüz. Ahmet Rasim, Osman Cemal Kaygılı, Reşat Ekrem Koçu, Refi Cevad Ulunay, Burhan Felek gibi yazarları da taradığımızda mutlaka benzeri cümlelerle karşılaşırız. Ben tüm gayretime rağmen çakıntı’yı “kadehleri tokuşturma” anlamında kullanan bir metin bulamadım. Tamam içki meclisinde kadeh tokuşturulabilir. Ama buradaki “çak” bana göre o çak değil! Belki “çakıştırmak” kadeh tokuşturmak yerine kullanılabilir, ama ona da rastlamadım.
“Çakıntı”nın başka anlamlarına hiç girmedim burada. Örneğin Attila İlhan Yaraya Tuz Basmak’da , Bıçağın Ucu’nda ve diğer romanlarında sık sık “ışık çakmaları”na benzer bir anlamda kullanır “çakıntı”yı. Halikarnas Balıkçısı da denizdeki pırıltı ve çakıntılardan söz eder. Aka Gündüz de Sansaros adlı romanında “bilgiyi açık etme” anlamında kullanır bu sözcüğü. Türkçe sözlükte “şimşek” karşılığı olarak da kullanıldığı yazılı. Türk Dil Kurumu da bir ara “flaş” yerine kullanılmasını önermiş “çakıntı”yı. Tabii kullanan da olmamış…

Alinti:

Foto: 1921 dolaylarında Florya mesiresinde bir çakıntı.

Çakıntı: i. (çak-mak “içki içmek”ten çak-ı-ntı < çak-ı-n-tı) İçki âlemi: Sağ olun beyim, ne emrederseniz onu çalayım. Çakıntı tekrar başladı (Refî C. Ulunay).

Çakmak:  İçki içmek: Her akşam birleşir, saat yedilere kadar çakarız (Ahmet Râsim).

[1] Aba atmaKonya civarında oynanan bir çocuk oyunun adı olup oyuncular birbirlerini top gibi kullandıkları bir bohça ile vurmaya çalışmaktadırlar. Oyun Gaziantep'te aba dolambaç, İstanbul'da orospu bohçası veya ebem kızda, Isparta'da boğça adlarıyla bilinmektedir

No comments:

Post a Comment