August 28, 2020

Kemal Tahir as F. M. Duran

 

Mavi Boncuk |

- Hands up! I said. Hands up, orangutan of my heart ... A glow of grudge passed through her little black eyes. I realized that if it caught my neck at this time, my name would be ruined. I threw the pistol on the floor with my foot. - Now get to know me well, right? I asked, will you finally know the Double Pistol Woman of Chicago? You will get me involved in your million business, you will put me in various troubles ... You don't think about the end! ”

Kemal Tahir as F. M. Duran

- Eller havaya! dedim. Eller yukari, kalbimin orangutani... Kucuk siyah gozlerinden bir kin isiltisi gecti. Boynumu bu sirada yakalasa isimin harap olacagini anladim. Yerdeki tabancayi ayagimla bir kenara attim. - Simdi beni iyice tanidin degil mi? diye sordum, Sikago'nun Cifte Tabancali Kadini'ni nihayet bilesin cikardin mi? Beni milyon isine karistirirsin, basimi turlu belalara sokarsin... Sonunu dusunmezsin!"

Kemal Tahir as F. M. Duran


"Ecel Saati" is one of Kemal Tahir's detective novels published under the name F.M İkinci. He first translated the novels of Mickey Spillane. After a few books, Spillane quits writing and thereupon Kemal Tahir begins to publish the stories of the character of Mike Hammer, again under a pen name of F.M İkinci

In the story, Alfiyeri feared to testify about Antonio and then summoned Mike Hammer to the prosecutor's office one hour of the night. Antonio does business with Alfiyeri, but Al later becomes suspicious of Antonio. He is afraid that he will kill himself after several incidents. He tells the lie that there are other rich gangs around and that the watch in his hand will bring him a lot of money, and whatever happened will happen after that.


BİRİNCİ KISIM 

Gideceğim yere yaklaştıkça etrafta el ayak çekildiğini, ortalığı garip bir tenhalığın kapladığını hiç farkedememiştim. Yaz gecesinin sükûneti içinde yapayalnız yürümek dinlendirici bir şeydi. On ikide yattığım, ikide telefonun ziliyle uyandığım için dinlenmeye ihtiyacım yok sayılmazdı. 

Kocaman New York şehrinin meşhur Cinayet Masası Şefi Pat Cambers'in sesi hâlâ kulaklarımda. Herif, "Alo" bile demeden; "Mayk" diye bağırdı, "hemen kalk, hemen giyin, hemen Savcılık'a gel!" 

Öfkesinin nedense gene kafasına sıçradığı belli. Tembel tembel esneyerek; "Ne var?" diye sordum. "Evde bulamam diye korkmuştum," dedi, "kimbilir hangi aşifteyle nerelerde fink atıyor demiştim." Cevap beklemeden telefonu kapattı. Kemiklerimi çatırdatarak gerindim. Eğer çalışıp dururken benimle şakalaşmak aklına geldi de... Yani bunu şaka diye yaptıysa... 

Evvela masa lambasını, sonra sigarayı yaktım. Saate gözüm ilişince üzerimdeki uyuşukluk dağılıverdi. Pat da polistir ama eşek polislerden değildir. Hu saatte böyle şakalardan hazzetmez. 

Öyleyse bu herif benden ne isliyor? Durun bakalım! Yanlış duymadımsa beni Savcılık'a çağırdı. Öyleyse bu Savcı denilen adam benden ne istiyor? Gözlerimi kısarak bu suallerin cevabını bulmaya yeni dalmıştım ki zil tekrar öttü. 

Pat'ın sesi bu sefer gürledi: "Bir de utanmadan (Alo) diyor. Hâlâ yatakta mısın? Hay Allah belanı versin!", "Ne olmuş?" diye sordum. "Sıçrayıp giyiniyorsun yahu! Sen adamı deli edersin. Siz, hepiniz adamı deli edersiniz.", "Biz hepimiz mi? Yani kim?", "Siz elbette. Sen, New York Savcısı... Herkes." Telefonu öfkeyle kapattı. Savcılıkta bir şeyler dönüyordu gece vakti. Hem de bizim Pat'ın hoşuna gitmeyen işler. 

Çaresiz kalkacağız. Kalktım, giyindim. Otomobili garajdan çıkarmaya üşendiğim için Savcılık'a kadar yayan gitmeye karar verdim. Demin; "Yaz gecesinin içinde tek başına yürümek dinlendirici bir şey," dedik ama bu lafı galiba düşünmeden sarfettik. 

İnsan gece vakti sessiz ve tenha sokaklarda tek başına keyfince gezinirse belki dinlenir. Benim gibi merakı gittikçe artarak, süratini de farkına varmadan gittikçe artırırsa bilakis yorulur.



INTRODUCTION 

by Erol Üyepazarcı[1] 

İthaki Yayınları Edition

1930'lu yılların ortalarında Peyami Safa, Server Bedi takma adıyla eski Cingöz Recai öykülerini yeniden yayınlayıp, ayrıca yeni Cingöz Recai maceraları hazırlayınca Kemal Tahir bunu eleştirmiş ve Ziya İlhan’a yazdığı bir mektupta: "Peyami, Cingöz Recai maceralarından 70.000 adet bastırıyormuş" diyerek arkadaşına da benzer öyküler yazıp para ve ün kazanmasını öğütlemiş, biraz da Peyami Safa’yı sarakaya almıştır. 

Kişisel kanımızca bu sözler Kemal Tahir'in polisiye romana karşı olması anlamına gelmez; daha çok o günlerde çok şiddetli bir seyir gösteren Peyami Safa Nazım Hikmet polemiğinde Nazım Hikmet'in yanında saf tutan Kemal Tahir'in Peyami Safa'yı hazır yeri gelmişken hicvetmek istemesinden kaynaklanmıştır. 

Bu kanıya varmamızdaki en önemli etken, Kemal Tahir'in o günlerde Ta-Ka takma adıyla dönemin ünlü dergileri Yedigün ve Karikatür’de yayınlanan öykülerinin çoğunun polisiye kurgulu öyküler olmasıdır. Örneğin 1 Mayıs 1937'de Karikatür dergisinde yayınlanan "Kıskanç Bir Koca" isimli öyküsü, karısını özel bir dedektife izlettiren bir kocanın trajikomik hikâyesi olup iyi bir polisiye öykü paradosidir. 

Hapishane Polisiyeleri Kemal Tahir, 1937 yılında hepsi de Sedat Simavi’nin yönetiminde olan Yedigün, Karikatür ve Karagöz dergilerinde çalışırken bir yandan da Nazım Hikmet ile birlikte bir "zabıta romanları serisi" hazırlamakta ve bu yoğun çalışmaları dolayısıyla cumartesi geceleri hariç dışarı çıkamamaktadır. 

Bu tespitlerimiz Kemal Tahir'in polisiye romanı dışlamadığını gösterir. Hapse girmeden önce Karikatür dergisinde 1937 yılında yayınlanan Tipi müstear adıyla yazdığı "Aşk Çetesi" ve bir yıl sonra yayınlanan Ta-Ka müstear adıyla yazdığı "Sahte Serseri" isimli tefrika romanları polisiye kurgunun egemen olduğu naif ama eğlenceli öykücüklerdir. On iki yıl süren hapishane yaşamında da bir taraftan sonradan yayınlanacak Esir Şehrin İnsanları, Sağırdere, Kelleci Memet gibi romanlarını yazarken bir taraftan da hemen paraya çevrilebilecek polisiye kurgulu romanlarla aşk ve macera romanları kaleme alır. Özellikle bildiği yabancı dil olan Fransızcadan polisiye romanlar tercüme eder. 

Bu nedenle sonradan evleneceği Semiha'dan Fransızca kitaplar isteyecektir: "Sen bize yine Fransızca kitaplar gönder... Bilhassa polis romanları, macera romanları olsun." Hapishanede belki de çeviririm diye yanına aldığı Fransızca polisiye romanları tekrar tekrar okumaktadır. "Ben belki tercüme ederim diye yanımda taşıdığım bazı macera polisiye romanları [kitapsızlıktan] birkaç kere okudum. 

Bunun ne demek olduğunu polis romanı meraklıları bilir. Böyle kitaplarda maceraların içyüzü malum olunca yeniden okumak imkânsızdır." Kemal Tahir'in mektuplarından hapishanede Agatha Christie'nin "On Küçük Zenci"sini çevirmeye başladığını anlıyoruz. 

Müstakbel karısı Semiha'ya yazdığı 26.07.1947 tarihli mektubunda 1945 yılından itibaren yazdığı veya çevirdiği kitaplar arasında bu eseri de zikrediyor. Büyük olasılıkla yine çeviri olması gereken "Harlem Cinayeti" adını verdiği polisiye roman ise Semiha'ya yazdığı mektuplarda en çok söz ettiği kitaplarındandır. 19.04.1949 tarihli mektubunda; Harlem Cinayeti isimli bir polis romanını da Son Posta gazetesine Selim Ragıp Bey'e yolladım, cevap çıkmadı. Ragıp’a yazdım, gazeteye uğrayacak, basılmazsa alacak" diye yazar. 

Dört ay sonra yazdığı bir başka mektupta yine aynı konuya dönecektir: "Son Posta gazetesinde Selim Ragıp Bey'e Harlem Cinayeti isimli bir polis romanı göndermiştim; yakında basacaklar dendi. Arada sırada bu gazeteden bir sayı alıp basıp basmadıklarına bakıyorum." Sonunda Son Posta gazetesinin patronu Selim Ragıp Emeç, bu romanı kısa bulup basmayacak, Kemal Tahir bu karara tepkisini "polis romanı uzun olmaz ki" diyerek gösterecektir. 

Bütün araştırmalarımıza karşın bu romanın daha sonra basılıp basılmadığını saptayamadık. Kemal Tahir hapishane yaşamında birer polisiye roman olmasa da ve kendi tabiriyle "aşk ve macera romanı" olsa da kurgusu itibariyle polisiye romana yaklaşan pek çok yapıt kaleme almıştır. Bunlar o dönemin dergi ve gazetelerinde yayınlanmıştır. Bu yapıtlardan saptayabildiklerimiz ve okuma olanağı bulduklarımız şunlardır: *** 

1. Ödeşmek. Bedri Eser müstear adıyla yazılmış ve 19461947 arası Yedigün dergisinde tefrika edilmiştir. 

2. Bir Gecenin Beyliği. Ta-Ka müstear adıyla yazılmış ve Karikatür dergisinde 1947 yılında tefrika edilmiştir. 

3. Sevmek Hakkı. Bedri Eser müstear adıyla yazılmış ve 1949 yılında Yedigün dergisinde tefrika edilmiştir.

4. Camı Kıran Çocuk. Bedri Eser müstear adıyla yazılmış ve 1949 yılında Hürriyet gazetesinde tefrika edilmiştir. 

5. Zoraki Nişanlı. Bedri Eser müstear adıyla yazılmış ve 1950 yılında Hürriyet gazetesinde tefrika edilmiştir. 

Kemal Tahir'in Semiha'ya yazdığı mektuplardan 1947 yılında "Gönül Denen Hayvan" isimli bir romanının Son Saat gazetesinde tefrika edildiğini öğreniyoruz. Ancak yazarın mektuplarında söz ettiği ve yazıp bitirdiğini belirttiği "On Küçük Zenci" çevirisiyle, Bir Kirpiğin Yarısı, Bir Acayip Aile, Maceraya Tutku, Muhallebi Çocuğu, Saraylı Hanımın Feraseti, Büyük Macera, Sevgilim imdat, Bir Haşarı Delikanlının Macerası, Sevenlerin Zaferi, Saf Adam, Büyük Laflar, Çıplak insanlar, Yalnız Adam, Yumuşak insanlar Çetesi, Nam Uğruna isimli kitaplarının akıbeti hakkında bir bilgimiz yok. 

Yukarıda adı geçen kitaplardan Saf Adam isimlisinin dönemin Vatan gazetesi sahibi Ahmet Emin Yalman'a; Sevgilim imdat. Bir Haşarı Delikanlının Macerası ve Sevenlerin Zaferi isimli üçünün Son Saat gazetesi sahibi Cihat Baban'a gönderildiğini yine mektuplardan anlıyoruz ama iki gazete sahibinin özellikle Cihat Baban'ın yazarı oyaladığını ve bu yapıtları gazetelerinde tefrika etmediğini de öğreniyoruz, üstelik Cihat Baban kendisine gönderilen üç kitabı bir türlü iade de etmemektedir. 

İlk Yayımlanan Polisiyesi; Bir Nedim Divanının Esrarı Kemal Tahir 1950 yılında hapishaneden çıktıktan sonra Semiha ile evlenip yaşamını yine yazarlıkla kazanmak için çaba sarfeder. Gerek önem verdiği edebi nitelikli yapıtlarını gerekse para kazanmak amacıyla yazdığı eserlerini yayınlatmak en mühim meşgalesidir. Örneğin en önemli eserlerinden Esir Şehrin insanlarını daha hapisteyken Cumhuriyet gazetesine göndermiş, gazetenin edebiyatçı yazıişleri müdürü Cevat Fehmi Başkut eseri beğenmiş ama uzun yıllar boyunca gazetenin sahibi Nadir Nadi'nin onayı alınamadığından kitap Cumhuriyet gazetesinde tefrika edilememiştir. 

Türk edebiyatının en önemli yapıtlarından olan bu kitap ancak 1953 yılında Yeni İstanbul gazetesinde Nurettin Demir müstear adıyla yayınlanabilecektir. Kemal Tahir'e göreceli olarak daha çok yardım eden kişi Hürriyet gazetesi sahibi ve 1930'lu yıllardaki patronu Sedat Simavi'dir. Hürriyet gazetesinin 12 Şubat 1951 tarihli nüshasının ilk sayfasında; şu tanıtma yazısıyla Bedri Eser takma adını kullanan Kemal Tahir'in bir romanının yayınlanacağı duyurulur:

"YENİ ROMANIMIZ. Bir Nedim Divanının Esrarı Aşk ve Macera Romanı! Bugünden itibaren Bedri Esef’in en son kaleme aldığı yüzdeyüz yerli yeni bir romanını tefrikaya başladık. "Bir Nedim Divanının Esrarı" adını taşıyan bu eserde tanıyacağınız tipler, sizi derhal kendilerine bağlayacaklar. Onları sevecek, onlarla birlikte yaşayacak, hülasa onların hayatlarına karışacaksınız." 

Kemal Tahir'in bu yapıtı, Kemal Tahir'in yayınlanma olanağı bulan ilk polisiye romanıdır. Suç ve muamma öğeleri yerli yerine oturmuştur. Roman genel yapısıyla dönemin daha önce yayınlanan polisiye kurgulu yapıtlarından daha çok beğenisine uygun bir polisiye roman değildir, ne işlenen cinayetler ne de cinayetin işlenişinde esrar vardır; ancak III. Selim'in Sır Katibi Ahmet Efendi'nin aranan hazinesi muammayı ve Nimet'in babasının gizlediği sahtekarlığı suç öğesini oluşturarak yapıtı polisiye türüne yaklaştırır. "Bir Nedim Divanının Esrarı", yazarın daha önce yine Hürriyet gazetesinde tefrika edilen "Zoraki Nişanlı" isimli romanındaki kahramanların özellikle gazeteci Cihat’ın başrolü oynadığı bir öyküdür. Öykünün başat karakteri ise İstanbul'a uzun yıllardır uğramayan ama babadan kalma zenginliği devam eden bir Osmanlı paşazadesi Nazif bey'dir. 

Esir Şehrin İnsanları'ndaki Kamil Bey ile benzerlikler gösteren Nazif Bey, hayali bir hazineyi arama bahanesiyle sevdiği kadına kavuşurken, kurnaz bir dedektif gibi Cihat'ın sevgilisi Nimet'in babasının sahtekarlığını ortaya çıkaracak ve kızını ille de zengin bir adama vereceğim diye tutturan Selim Bey'i, kızı Nimet'le gazeteci Cihat’ın evlenmesine razı edecektir. 

Tutarlı bir kurgu içinde ilerleyen bu mütevazı öyküde Kemal Tahir'in edebiyatçı kumaşı özellikle konuşma sahnelerinde örneğin Cihat ve kuyumcu Artın'in konuşmalarında kendini belli etmektedir. Bu satırların yazarının yeni keşfedip okuduğu bu Kemal Tahir yapıtı, uzun yıllar sonra bu nitelikli yazara tekrar kavuşma bağlamında bir tat vermiştir. 

Kemal Tahir Çağlayan Yayınları'nda Yerli Mayk Hammer romanlarının nasıl ortaya çıktığını anlatmadan önce olayı tetikleyen gelişmeleri göstermemiz gerektiğine inanıyorum. Öyleyse öyküye Çağlayan Yayınları’nı anlatarak başlamak gerekir. 

Yaşı altmışı geçenler 1950'li yıllardaki ilginç bir yayınevini ve bu yayınevinin ilginç kitaplarını hatırlayacaklardır. 1953 yılı Ekim ayında yazar Refik Erduran, sonraki yılların ünlü rejisörü Ertem Eğilmez ve dönemin tanınmış gazetecisi Kemal Salih Sel'in oğlu Haldun Sel "Çağlayan Yayınevi" ismiyle bir yayınevi kuracaklar; bu yayınevi, kapaklarındaki renkli ve canlı resimlerle okuyucunun hemen ilgisini çeken, yine o dönemin deyişiyle "plastik kapaklı" kitaplarıyla, yayın piyasasını altüst edecektir. Kitaplar yabancı dillerde Pocket Book veya Livre de Poche diye adlandırılan cep kitapları boyutundadır. 

Yayınevinin geniş bir kitap yelpazesini kapsayan bir yayın politikası vardır. Refik Halit Karay, Aka Gündüz, Peride Celal, Reşat Nuri Güntekin gibi o yılların ünlü yazarlarının romanları yanında; erotik romanlar yazan ikinci sınıf bir Fransız yazarı, Louis Charles Royer'in İnsan Harası isimli romanını da yayınlamakta, genç ortaklardan Refik Erduran’ın seks öğesini de ustalıkla kullandığı Yağmur Duası romanı ile okuyucularının ilgisini çekmekte; bu arada On Derste Cinsiyet gibi, yayıncılarının ifadesiyle bilimsel(!) kitaplara da yayınları arasında yer vermektedir. 

Kitaplar göreceli olarak ucuz olup 1 liraya satılmaktadır, ilk kez gazete bayilerinde de satışa sunulan kitaplara okuyucunun gösterdiği ilgi çok olumludur. Satış rakamları bugün için bile erişilmesi güç rakamlardır. 

Kemal Tahir, 1953 yılında kurulan ve ucuz fiyatı, renkli kapakları ve yaptığı reklamlarla bir anda kitap piyasasında önemli bir yer tutan Çağlayan Yayınları'yla çalışmaya başlar. Yayınevi de asıl bombasını 1954 yılında patlatır. Bu yılın Şubat ayında Çağlayan Yayınlarının sekizinci kitabı olarak Mickey Spillane adlı bir Amerikalı polisiye roman yazarının “I, The Jury” adlı kitabı “Kanun Benim” adıyla yayınlanır. Kitabın çevirmeni F. M. İkinci takma adını kullanan ünlü yazarımız Kemal Tahir'dir. 

Kanun Benim çıkar çıkmaz bir olay olur; üst üste yeni baskıları yapılır ve 100.000'in üstünde bir satış yapar. Türk okuyucu, geleneksel muamma romanı dışında neredeyse ilk kez kara roman türünde bir polisiye eser ile karşılaşmaktadır. Her ne kadar bu türün kurucu babası Dashiel Hammett'in ünlü The Maltase Falcon adlı eseri 1944 yılında Kıbrıs Şahini adı altında çevrilmişse de pek iz bırakmamıştır. Spillane'in kahramanı Mike Hammer ise, okuyucunun hiç karşılaşmadığı bir polis hafiyesi tipidir; suçlulara cezayı kendisi vermektedir; bu suçlu Charlote Manning gibi çok güzel bir sarışın kadın da olsa fark etmemekte, kahramanımız 45lik tabancasından çıkan dumdum kurşununu güzel kadının göbeğine hiç tereddütsüz sıkabilmekte ve kalleşçe öldürülen arkadaşının intikamını bizzat almaktadır. Hafiyemiz ayrıca üstüne üstlük çok hızlı bir zamparadır.(!)

Kanun Benimin eriştiği satış rakamı o gün için inanılmaz bir başarıdır. Doğal olarak yazarın hemen diğer kitapları bulunur ve peşpeşe yayınlanır. Bu kitapları da çıkaran Çağlayan Yayınevi'dir. Kitaplar yayınevinin 16., 17., 18. ve 24. kitapları olup isimleri intikam Pençesi, Kahreden Kurşun, Kanlı Takip ve Son Çığlık'tır: 

Yayınevi kitaplardaki kahraman, özel polis dedektifi Mike Hammer'i, gazetelere verdiği ilanlarda "Yumruklarıyla Sevişen ve Dudaklarıyla Dövüşen Külhanı Amerikan Hafiyesi", "Dünyanın En Usta Kadın ve Katil Avcısı" diye tanıtmaktadır. 

Bu arada Çağlayan Yayınevi'nin başarısını görüp aceleyle kurulan ve piyasaya benzer kitaplar süren Plastik Yayınları da bu furyadan yararlanmak için, elini çabuk tutup, Spillane’in Çağlayan Yayınları'ndan çıkmamış bir kitabını, Adnan Semih Yazıcıoğlu'na çevirtip aynı yıl yayınlar: Benden Kaçamazsın. 

Çağlayan Yayınevi'nden ilk Mike Hammer serüveni 1954 yılı Şubat ayında, sonuncusu ise aynı yılın Ağustos ayında basılmıştır. Bütün bu yeni Mike Hammer serüvenleri de, okuyucu tarafından ilk kitap kadar heyecanla karşılanmıştır yani altı ay gibi kısa bir zaman diliminde hepsi de o günler için düşünülemez bir tiraj olan 100.000’in üzerinde satan altı kitap söz konusudur. Bunlardan beş tanesi F. M. ikinci çevirisiyle Çağlayan Yayınları'ndan çıkmıştır. 

Ama daha önce de belirttiğimiz gibi deniz bitmiştir. Çünkü yazar Mickey Spillane roman yazmayı bir tarafa bırakıp "Yehova Şahitleri" tarikatına girmiş, kent kent dolaşıp bu tarikatın propagandasını yapmaktadır. Hâlbuki tam da Türk okuyucusu peşpeşe okuduğu Mike Hammer öykülerinin tiryakisi olmuşken onun bu talebine karşılık vermek gerekmektedir. 

Çağlayan Yayınları, bu sorunun cevabını bulmuştur. Şu ilanı son gerçek Mike Hammer öyküsünün arkasına bastırır: "Çağlayan Yayınevi'nin okuyucuları için yapmayacağı hiçbir şey yoktur. İşte misali: Halkımızın sevgili kahramanı Mayk Hammer'i yaratan Mickey Spillane'in yazdığı kitapların hepsi Türkiye'de yayınlanmış bulunuyor. Yani, aynı muharririn yandığı başka Mayk Hammer romanı yok. Halbuki dünyada çenesi kırılacak haydut ve haddi bildirilecek meş'um kadın hâlâ bol, bol var. "Peki, ne olacak?" Okuyucularımızdan gelen yüzlerce mektup bu suali soruyor... Üzülmeyiniz, Çağlayan sevimli kahramanı ölümden kurtardı!

Mayk yaşamaya ve dövüşmeye devam edecek hem de yeknesaklıktan kurtulmuş, yepyeni tarz maceralarla Tatlı kalemiyle Mayk Hammer romanlarını tercüme ede, ede bu üslûpta ustalaşmış olan F. M. İkinci'nin yazdığı ilk macerayı tetkikinize arzediyoruz." 

Bundan sonra piyasaya arka arkaya Kemal Tahir'in F. M. İkinci adıyla yazdığı Mike Hammer öyküleri çıkmaya başlar. Bunlar Eylül 1954 Mayıs 1955 arasında yayınlanan dört kitaptır: Derini Yüzeceğim, Ecel Saati, Kara Nara, Kıran Kırana. Yayınevi aslında bir sahtekarlık yapmamıştır. Kitapların üzerinde “Mayk Hammer'in Yeni Maceraları" ve “Yazan: F. M. İkinci” ibaresi açıkça görülür. 

Kemal Tahir dört adet yeni Mike Hammer yazmakla yetinir. Ancak bir çığıra yol açmıştır. Okuyucunun Mike Hammer hayranlığı başını Afif Yesari'nin çektiği onlarca yazarın yüzlerce sahte Mike Hammer macerası yazmasına neden olacaktır. Kemal Tahir'in F. M. ikinci adıyla yazdığı dört Mike Hammer öyküsünde gerek kurgu gerekse olayın gelişimi ve sonuçlanması; kişisel kanımızca özgün Mike Hammer romanlarından hiç kuşku duyulamayacak kadar daha başarılıdır. 

Bu kanaatimizin, Kemal Tahir'in edebiyatçı kişiliğine duyduğumuz ve saklamadığımız saygıdan değil; polisiye romanla neredeyse yarım yüzyıldır ilgilenen bir meraklı amatörün allameliğinden geldiğine okuyucuların inanmasını dileriz. Bu arada Kemal Tahir'in Mickey Spillane ve diğer İngilizce yazan muharrirlerin eserlerini İngilizce bilmediği halde nasıl çevirdiği konusuna da burada değinmek istiyoruz. 

Bizim bu soruya yanıtımız; Kemal Tahir'in gerek Mickey Spillane gerekse Peter Cheyney'in romanlarını asıllarından değil, Fransızca basımlarından tercüme ettiğidir ki Türkiye’de "Kanun Benim", "İntikam Pençesi" ve "Kahreden Kurşun" isimleriyle yayımlanan Mickey Spillane romanlarının, o tarihlerde Fransızcaya çevrildiğini kesinlikle saptamış durumdayız. 

Kemal Tahir Mike Hammer'leri Çağlayan Yayınları F. M. İkinci’nin yazdığı dört Mike Hammer romanını sekiz ay içerisinde peşpeşe yayınlamıştır. Bu da okuyucunun bu yapıtları sevip benimsediğini gösterir. Burada bu romanların devamı niye gelmemiştir sorusu da akla gelebilir. Bunun cevabı basittir; yazamazdı da ondan; çünkü 5-7 Eylül 1955'teki korkunç olayların sorumlusu(!) olarak hapisteydi. 

Neyse, biz yine romanlara dönelim: Kemal Tahir'in yazdığı ilk Mike Hammer öyküsü "Derini Yüzeceğim" Spillane’ın romanlarındaki genel kurguya uygun bir seyir takip eder. Şantaj, eroin ticareti, mafya, kiralık katiller, şuh kadınlar... Romanda ilginç olan bir durum Mike Hammer'in, Kemal Tahir'in o günlerde yazdığı çoğu Çorum civarında geçen romanlarındaki kahramanlar gibi konuşmasıdır; " Bunlar ne akıllar Pat! Bunlar halisinden baba öğütler!", "Ulan temeline tükürdüğümün New York şehri", "İcad mı çıkarıyorsun oğlum? Bunlar nasıl huylar? Polisten yardım istemek yeni adet mi?", "Şarabı fıçıdan çektik bir kere, sonuna kadar içeceğiz oğlum!" 

Bu sözler Afif Yesari'nin deyişiyle "aslında üşütük ve ipe sapa gelmez bir hergele" olan Mike Hammer'in ağzına yakışır mı bilmeyiz ama; Kemal Tahir'in daha insancıl, daha sevimli ve daha bıçkın Mayk Hammer'ına pekala yakışır. Kemal Tahir'in ikinci Mike Hammer romanı " Ecel Saati", ABD toplununum içinden çürümüşlüğünü; satılmış politikacı ve polislerini konu alır. Roman kurgu olarak çok hareketlidir ve şaşırtıcı sonucuyla çok başarılıdır. Kişisel kanımızca Kemal Tahir'in yazdığı en ilginç Mike Hammer öyküsü ise "Kara Nara"dır. O günlerde yani 1950'li yılların başında Mickey Spillane’ın hiçbir zaman kitabında olumlu kahraman yapmayı düşünmeyeceği bir tipi, yani bir zenciyi olayların başkahramanı yapmıştır Kemal Tahir. 

Yerli Mike Hammer bu macerada zenci dostudur; ırk ayrımcılığının karşısında olan bir dedektiftir. Sanki bir değişim geçirmiştir; dış görünüş ve davranışlarıyla eski Mike Hammer ise de, kafa yapısı değişmiştir. Toplumsal düşünceleri Kemal Tahir'inkilerle paralellik içindedir. Örneğin olayların gelişiminde ortaya çıkan nazi artıkları için duyguları; Nazizm ve faşizm için düşünceleri ve söyledikleri Spillane’ın Mike Hammer'in hiçbir zaman erişemeyeceği bir bilgi düzeyini gösterir. Ayrıca ABD'deki vahşi kapitalizmin açıkça eleştirilmesi de özgün Spillane romanlarında Mike Hammer'i hiç de ilgilendirmeyen konulardır. Kemal Tahir' in Çağlayan Yayınları'nda çıkan son Mike Hammer öyküsü "Kıran Kırana"da ise kahramanımız bir askerlik arkadaşının intikamını alır. 

Kemal Tahir, bu kez savaşan insanların psikolojisine eğilecek, söz konusu ruhi travmanın bu insanları nasıl değiştirdiğini anlatacaktır. Şu aşağıdaki satırlar elbette Mickey Spillane’ın yarattığı özgün Mike Hammer'in düşünebileceği hususlar değildir; "Dostum saydığım bir insan bazı hadiselerin tahlilinde canavar kesiliyor, bazı hadiselerin ışığında melek olup kanatlanıyordu. Düşündükçe tahlil zorluğunun savaştan geldiğini anladım. Hep ölmeni eyi veya hep öldürmeyi düşünmüştük. Mümkün mertebe daha çok öldürmeyi. Bu böyle senelerce sürüp gitmişti. Senelerce durup dinlenmeden, uykuda, uyanıklıkta, ayıkken, sarhoşken hep ölüm... Kendimiz de farkında olmadan insan gibi yaşamayı unutmuşuz, kıstırılmış hayvan gibi olmayı adeta tabii görmüşüz. Buna kimbilir ne kadar zor alıştık; alışmaya başladıktan sonra ruhumuzda kimbilir neler, nasıl değişti"... 

Kemal Tahir'in bu dönemde yazdığı polisiye romanlar dört Mike Hammer öyküsüyle sınırlı değil. 

Yazarımız Çağlayan Yayınları için Mike Hammer öyküleri üretirken son Mike Hammer macerası olan "Kıran Kırana"dan önce F. M. Duran takma adıyla bir polisiye roman yazmış ve bu polisiye roman Çağlayan Yayınları’nın 41. kitabı olarak Nisan 1955'de "Gangsterler Kraliçesi Öldüren Kadın" adıyla yayınlanmıştır. Bu kez F. M. Duran kitapta çevirmen olarak gösterilmiştir ama yazar ismi yoktur. Bu romanda Kemal Tahir, Chicago'da bir gangster çetesinin reisi olan, Holly adlı çok güzel ve cesur bir kadının öyküsünü anlatmaktadır. Meksika yakınlarındaki bir tatil kasabasına dinlenmek için gelen Holly'ye yerel bir çetebaşı ve onunla birlikte olan yerel polis tuzak kurar. İstedikleri o günlerde Meksika'dan gelirken çalınan bir milyon doların yarısıdır. Holly’nin sırf tatil için kasabalarına geldiğine inanmamakta ve bu çalınan parayla ilgisi olduğunu sanmaktadırlar. Entrika ilginçtir; olayların gelişmesi hızlıdır. Holly'nin koruması Charley, olaya bir sigorta şirketi adına karışan ve Holly ile işbirliği yapan özel dedektif Jameson ve asıl suçlu ihtiyar Meksikalı ilginç tiplemelerdir. Holly ise kadınca duygularını yitirmemiş muhteris bir çete reisidir. 

Romanın kurgusu iyi olmasına karşın yazarımız, bu yapıtında ayrıntılara pek dikkat etmemiştir. Örneğin bir ara çalman para ABD doları değil Meksika doları(!) olur. Yine de rahatlıkla okunacak bir öyküdür. 

Kemal Tahir'in son polisiye romanı ise yine F. M. İkinci adıyla yazdığı 1957 yılında yayınlanan "Merhaba Sam Krasmer" adlı yapıtıdır. Kitap Kader Yayınları'ndan çıkmıştır. Yazarımız bu kitabında "Mayk Hammer'den daha hafiye, daha yiğit ve daha efendi" diye tanımladığı Sam Krasmer isimli yeni bir kahramanın öyküsünü anlatır. Kitapta ismi çevirmen olarak zikredilir ama yazar adı yoktur. Bu romanın sonlarına doğru Sam Krasmer'in bir sözüne atıf yapılarak sayfanın altına konulan dipnottaki "Sam Krasmer'in yakında okuyacağınız bir başka macerası" ifadesi Sam Krasmer serüvenlerinin devamının planlandığını akla getirse bile bu plan gerçekleşmemiştir.


[1] Erol Üyepazarcı (1938, İstanbul), Türk kitabiyâtçı, polisiye roman eleştirmeni ve koleksiyoncusu. Fatih'teki Pertevniyal Lisesi'nden mezun olmasını takiben İstanbul Teknik Üniversitesi Makina Fakültesi’nde eğitim gördü. Türkiye Sınai Kalkınma Bankası’nda ilk olarak mühendis ardından da üst düzey memuriyetlerde bulundu. Osmanlı devletinin inkıraz döneminden İstanbul kent tarihine kadar muhtelif konularda yazılar yayımladı. II. Mahmut’un İstanbul’u - Bostancıbaşı Sicilleri (1992), Kandilli, Vaniköy, Çengelköy - Mekânlar ve Zamanlar (1993), Türkiye Sınai Kalkınma Bankası’nın Öyküsü (1995) ve Korkmayınız Mister Sherlock Holmes - Türkiye’de Polisiye Romanın Öyküsü 1881-1928 (1997) gibi eserler yayımladı ve birçok konuda tercümeleri yayınlandı. Raif Nezihi’nin İzmir’in Tarihi (2001) ile Ebüssüreyya Sami’nin Türklerin Sherlock Holmes’ü Amanvermez Avni’nin Maceraları Cilt: I - II (2006) gibi eserleri de yayıma hazırladı.

Korkmayınız Mr. Sherlock Holmes adlı eseri Türkiye'de Cumhuriyet öncesi polisiye roman üzerine yapılmış ilk araştırmaydı. Üyepazarcı bu eserinde 1823'den 1928'e kadar olan eski harfli polisiye romanları, tefrika ve çevirileri tanıtarak literatür hakkında bilgi verdi. Üyepazarcı bu eseriyle 2009'da Memet Fuat Ödülleri'nde "Eleştiri/inceleme" kategorisinde ödüle layık görüldü.

Üyepazarcı Türkiye'de en geniş polisiye roman koleksiyonuna sahip kişilerin başında gelmektedir. Bu koleksiyona sahip olmasında Türk sahaflarla olan ikili ilişkileri başat bir rol oynamıştır. Birçok makalesi de sahaf Lütfü Seymen'in kitabiyât dergisi Müteferrika'da yayımlanmıştır.


INTERVIEW

Emekli bankacı Erol Üyepazarcı bin üç yüz kitaplık koleksiyonu kitabı ile şimdiden Abdülhamit'e rakipKim demiş Türkler polisiye yazamaz diye? Böyle bir iddiada bulunanların Erol Üyepazarcı'nın 'Korkmayınız Mr. Sherlock Holmes'ine bir göz atmaları gerekir. Emekli bankacı Erol Üyepazarcı bir polisiye hafiyesi. Sahaflarda onun polisiye ile ilgilendiğini bilmeyen yok. Eski bir kitap bulduklarında haber verdikleri ilk isim.Polisiye roman okurluğu ile başlayan merakı onu araştırmacılığa kadar götürmüş. Türklerin polisiye serüvenini incelediği Korkmayınız Mr. Sherlock Holmes bu şekilde çıkmış ortaya. 1881 yılından başlayarak harf devrimine, yani 1928 yılında yeni yazıya geçene kadar olan sürede yayınlanmış telif ve çeviri romanları incelemiş. Şu sıralar araştırmasının ikinci cildini, yani 1928'den günümüze kadar olan süreyi tamamlamak üzere.Polisiye merakı yüzünden Osmanlıca'yı öğrenmiş. Bir kitap müzayedesinde Amanvermez Hamdi‘nin takımını görünce hemen almış. Onları okuyabilmek için de Osmanlıca’yı öğrenmiş. Polisiye'nin halka en yakın yazın türü olduğunu savunuyor Üyepazarcı. Çünkü İncil ve Mao'nun Kırmızı Kitap'ından sonra en çok satan kitapların başında polisiyeler geliyor. Dedelerimiz de bu türe bizden çok fazla meraklıymış. 1881 yılından yeni yazıya geçene kadar olan sürede binin üzerinde polisiye kitap yayınlanmış. Bu rakam yeni yazıya geçişimizden bugüne kadar olan sürede yayınlanan polisiye sayısından çok fazla.Polisiye'nin bizdeki serüveni nasıl başlamış?- Polisiye romanın bizdeki başlangıcı 1881 yılını gösteriyor. Türk Edebiyatı'nda saptadığımız ilk polisiye roman Fransız romancısı Penson du Terrail'ın Paris Faciaları adlı eseridir. 1884 yılında da ilk telif polisiye romanı Esrarlı Cinayet adıyla Ahmet Mithat Efendi yazmıştır. Ahmet Mithat Efendi'nin polisiyeleri de diğer romanları gibi öğreticidir. Mesela adamın biri intihar mı ediyor, on sayfa intiharın kötülüğünü anlatıyor. Romanda bir kız öldürülüyor. Yazar bunun araştırmasını yaptırıyor hafiyesine. O zaman bizde savcılık müessesesi yok. Yazar tutup savcılık müessesesini, batıda nasıl işlediğini örnekleriyle anlatıyor. Bir de o roman yayınlandığında ilginç bir şey oluyor. Beyoğlu Mutasarrıfı üç kağıtçı biri. Yazar isim vermeden adamın çevirdiği dolapları anlatıyor. Bu tefrika gazetede yayınlandığı zaman Mutasarrıf yurt dışına kaçmak zorunda kalıyor. Böylece basın tarihimizde ilk defa medyanın gücünü görmüş oluyoruz. Abdülhamit döneminde toplam 54 polis romanı çevrilmiş. Bir de Ahmet Mithat Efendi'nin yazdığı üç tane telif roman var. Fakat 1908'den sonra inanılmaz bir furya başlıyor. Arsene Lüpin'ler, Sherlock Holmes'ler bu dönemde çevriliyor. Bunların yanında Nick Carter, Nat Pinkerton, Nick Vinter, Ethel King, Pick Vick gibi daha popüler ve halka yakın polisiye kahramanların maceraları da çevriliyor.Taklit polisiyelerin ortaya çıkışı nasıl başlamış?- Taklit polisiyelerin başında Sherlock Holmes'lar geliyor. Saptayabildiğimiz ilk Holmes çevirisi Musavver Dilenci adlı kitaptır. Musavver kelimesi kitabın resimli olduğunu belirtmek için kullanılmıştır ve 1909 tarihlidir. Taklit olduğu daha adından anlaşılan bir Sherlock Holmes dizisi vardır: Sherlock Holmes'in Metresi ve Cinayat Dosyaları. Conan Doyle'un kahramanı Holmes kadınlarla pek ilgilenmez. Oysa bu dizide kahramanımız hızlı bir zampara olarak anlatılır. İlk Türk Hafiyesi:İlk yerli polisiye kahramanı ne zaman ortaya çıkıyor?- 1908'den sonra 200'e yakın Nat Pinkerton çeviriliyor ve bakıyorlar ki bunlar okunuyor. Her hafta bir kitap çıkıyor. Bu dönemde Ebussüreyya Sami, Amanvermez Avni diye bir kahramanın serisini yazmaya başlıyor. İlk yerli polis hafiyesi Amanvermez Avni'dir. Yazarın iddiasına göre bu gerçekten yaşamış bir polis komiseridir. Yetenekleri bilindiği için serbest çalışır. Onun için özel tahsisat ayrılıyor. Çok önemli işlerde görevlendirilir. Ne bileyim, padişaha yapılacak suikastleri falan önler. Daha sonra Hüseyin Nadir'in Fantoma dizisinden öykünerek yarattığı Fakabasmaz Zihni çıkar ortaya. Cinayek Kolemsiyonu başlığı altında yayınlanan bu dizi Latin harflerinin kabulüne kadar kesintisiz yayınını sürdürür. Bütün zamanların en tanınmış Türk polis kahramanı ise Peyami Safa'nın Server Bedi takma adıyla yazdığı Cingöz Recai'dir. Cingöz Recai, Arsen Lupen‘in Türkçe versiyonundan başka bir şey değildir. Fakat yerli renkler çok hakimdir.Yeni yazıya geçildikten sonra da polisiye türünün taklit macerası sürüyor mu?- Tabii. Bunun en iyi örneği Mayk Hammer serisidir. 1950‘li yıllarda Çağlayan Yayınevi, Mayk Hammer sierisini başlatmış. Bunlar o dönem için çok çarpıcı kitaplar. Çünkü o güne kadar klasik polisiye romanlar vardı. Mayk Hammer bunlardan tamamen farklıydı. Mesela klasik polisiyede hafiye sadece olayı çözer. Ama bu öyle değil. Tabancayı eline alıp kanun benim diyerek hem muammayı çözüyor hem katili vurup öldürüyor. İşte bu dönemde Mayk Hammer‘in toplam dört romanı var. Bunları da Kemal Tahir çeviriyor. Fakat kitabın her biri 100 bin satıyor ve bu dört kitap dört haftada yayınlanıp bitiyor. Bundan sonra Kemal Tahir oturup bu seriye dört tane daha yeni macera ekliyor. Burada kendi görüşümü söyleyeyim, Kemal Tahir‘in Mayk Hammer'leri orjinalinden çok daha iyidir. Daha sonra 100 tane kadar da Afif Yesari yazmıştır bu seriye. Onun da bazı kitapları orjinaliyle aynı düzeydedir. Kemal Tahir yazdıklarında ismini gizlemiyor ama. O zamanlar yazdığı Mayk Hammer‘lere F.M. 2'nci takma adını koyuyor. Her hafta bir tane çıkıyor bu kitaplardan. Toplam 150 kadar Mayk Hammer kitabı yayınlanıyor. Bu çoğaltma ve sahte dizi sonraki yıllarda da yapılmış. Örneğin Agatha Christie‘nin doksana yakın kitabı vardır. Ama bende şu anda 130 tane Agatha Christie romanı var. Birisi oturmuş ve Agatha Christie adı altında yazmış. İncelememin ikinci kitabında bunlara geniş yer vereceğim.İyi polisiye okuru nasıl olur?- İyi bir polisiye okuru katili dedektifle beraber yakalamak zorundadır. Hatta bu zamanla yarış haline bile dönüşebilir. Dedektiften önce katili yakalamışsanız iyi bir polisiye okuru olmuşsunuzdur. Dedektifle aynı şeyleri düşünebilmelisiniz. Yazarın kurduğu basit tuzaklara yakalanmamalıdır.Abdülhamit'in merakıAbdülhamit'in 6 bin tane polisiye kitabı olduğu söyleniyor. Bu yanlış bir bilgi. Çünkü toplam on bin kitabı var ve bunların beş bini zaten Osmanlı tarihine ait. Kurduğu bir tercüme bürosuna Avrupa basınında kendisi ile ilgili çıkan haberleri ve ilgilendiği konuları çevirtiyor. Bir kısmı da bu çevirilerden oluşuyor. Tahminimce Abdülhamit'in polisiye kitapları iki bini geçmez. Tercüme bürosu boş zamanlarında da Abdülhamit için polisiye romanlar çeviriyor. Çok ilginçtir, o dönemde Abdülhamit ve Sherlock Holmes adı bir ermeni yazar tarafından yerli bir polisiye bile yazılmış. Bu kitabın peşinde çok koştum. En sonunda bir müzayede katoloğunda rastladım ve çekişmeli bir açıkartırmadan sonra hayli yüksek bir fiyata bu kitabı edinebildim. Kitabın yazarı çok iyi polis romanı okuru anladığım kadarıyla. Çünkü kitabın girişi çok iyi. Tekniği biliyor. Fakat sonra işi Abdülhamit düşmanlığına çevirerek konuyu dağıtmış. Kitaba göre Sherlock Holmes eşiyle İskoçya'da yaşayan bir adammış. Abdülhamit'in adamlarının neden öldürüldüğünü araştırmaya geliyor fakat sonra komitacılarla beraber olup onu tahttan indirmeye çalışır. Kitabın aslında en ilginç yanı, o dönemin istanbul'unu sokaklarıyla, birahaneleri ve lokantalarıyla anlatması.Ünlü Türk hafiyeleriAmanvermez Avni, Kandökmez Remzi, Nahit Sami, Fakabasmaz Zihni, Cingöz Recai, Cıva Necati, Çekirge Zehra, Tilki Leman, Kartal İhsan, Kara Hüseyin, Elegeçmez Kadri, Polis Hafiyesi Yılmaz, Şeytan Hadiye, Pire Necmi, Badik Hilmi.Holmes ve Abdülhamit Abdülhamit ve Sherlock Holmes'i aynı kitapta buluşturan Ermeni yazar Yervent Odyan, kitabında polisiye bir öykü çevresinde Abdülhamit'i kötülüyor. Sherlock Holmes İstanbul'a gelir ve Abdülhamit'in tahttan düşürülmesi için komitacılarla beraber çalışır.

No comments:

Post a Comment