"Sinema öyle bir keşiftir ki, bir gün gelecek, barutun, elektriğin ve kıtaların keşfinden çok dünya medeniyetinin veçhesini değiştireceği görülecektir. Sinema, dünyanın en uzak köşelerinde oturan insanların birbirlerini sevmelerini, tanımalarını temin edecektir. Sinema, insanlar arasındaki görüş, düşünüş farklarını silecek, insanlık idealinin tahakkukuna en büyük yardımı yapacaktır."
M. K. Ataturk (1881- 1938)
Founder and First President of Turkish Republic
Note: No source was found for this quote by M. K. Ataturk. It was also argued that it is very similar to a saying by V. I. Lenin.[1]
Mavi Boncuk |
"A day will come when
the invention of the cinema will seem to have changed
the face of the world more than the invention of gun powder, electricity or
the discovery of new continents. The cinema will make it possible for people living in the most remote comers of the earth to get to know and love one another. The cinema will remove differences of thought and outlook, and will be of great assistance in realising the ideals of humanity. It is essential that we treat the cinema with the importance it deserves." (1937)
the face of the world more than the invention of gun powder, electricity or
the discovery of new continents. The cinema will make it possible for people living in the most remote comers of the earth to get to know and love one another. The cinema will remove differences of thought and outlook, and will be of great assistance in realising the ideals of humanity. It is essential that we treat the cinema with the importance it deserves." (1937)
English Translation by Billie Uluisik
"Un jour viendra où
l'on verra que le cinéma aura bien plus changé
la face du monde que la découverte de la poudre, de l'électricité ou de nouveaux continents. Le cinéma permettra aux hommes répartis aux quatre coins de la Terre de mieux se connaître et de s'apprécier. Le cinéma supprimera les différences de vue et d'opinion; il contribuera de façon primordiale à la réalisation des idéaux de l'humanité. Nous devons reconnaître au cinéma l'importance qu'il mérite."(1937)
la face du monde que la découverte de la poudre, de l'électricité ou de nouveaux continents. Le cinéma permettra aux hommes répartis aux quatre coins de la Terre de mieux se connaître et de s'apprécier. Le cinéma supprimera les différences de vue et d'opinion; il contribuera de façon primordiale à la réalisation des idéaux de l'humanité. Nous devons reconnaître au cinéma l'importance qu'il mérite."(1937)
French Translation by Maurice Asseo
"Der Tag wird kommen,
wenn die Erfindung des Films das Antlitz der Welt wesentlicher veraendert zu
haben scheint als die Erfindung des Schwarzpulvers, der Elektrizitaet oder der
Entdeckung neuer Kontinente. Der Film ermoeglicht es, dass Menschen in den
entfernesten Teilen der Welt sich kennenlernen und einander zugeneigt fuehlen
koennen. Der Film wird die Unterschiede zwischen Gedanken und Gesichtspunkten ueberbruecken, und er
wird einen grossen Beitrag leisten zur Erlangung der humnitaeren Ideale. Es ist
daher wichtig, dass wir dem Film das Ansehen geben, welches er verdient."
(1937)
German Translation by Dieter A. Thiemann
Note:
SOURCE 1: Niyazi Ahmet Banoğlu "Atatürk’ün İstanbul’daki Hayatı" 2 vols. has material on M.K.Ataturks film related activities in Istanbul. [2]
SOURCE 2: Atatürk’ün sinemaya verdiği önemi Cemil Filmer şöyle aktarıyor: “İşte bu ‘Çanakkale Harbi’ filmi Atatürk’ün ilgisini çekmişti. (…) Atatürk yanında Maliye Bakanı Fuat Ağralı ile filmi görmeye geliyor. Bu arada sinema ücretlerinden falan bahis oluyor. Atatürk sinemanın çok yarayışlı bir icat olduğunu, halkın bundan gerektiği gibi faydalanmasını, sinemacılığın inkişafını istiyor, bu münasebetle alınan vergilerin düşürülmesini emrediyor. Ankara’ya döndükten sonra gerçekten de alınan vergiler %10’a indirilmiş oluyor.”
(pictured) 1. Münir Hayri filmi çevirme işi ile bizzat meşgul olacaktır. 2. Hemen Almanya’ya gidecek, senaryomuzu işleyecektir. Hasan Rıza gereken mastafları benden karşılayacak. Kemal
SOURCE 3: Mustafa kemal 1922’de, gelecekte çok büyük belge niteliğine ulaşacağını sezinlediği için, savaş döneminde çekilmiş filmlerin birleştirilerek bir dokümanter hazırlanmasını istemişti. Kurtuluş Savaşı’nı konu alan belgesel niteliğindeki ilk filmin yapımına da bu tarihlerde başlanmıştı. Filmin tamamlanması 1934 yılına denk gelmekteydi. Ancak filmin Milli Mücadelenin ruhunu ve ateşini yansıtmakta yetersiz olduğunu düşünen Deha çalışmaların genişletilmesi için emir vermişti.1937 yılına gelindiğinde, Atatürk filmle ilgilenen Nurettin Baransel’e çalışmaların bitip bitmediğini sorduğunda Baransel’ den aldığı “Size ait sahnelerin ekserisi hareketsiz resimlerden olduğu için tamamlanamadı” cevabına neredeyse sinirlenen Deha : “Ben hayattayım. Milli Mücadele’ye ait bütün evrakım, kılıcım, çizmem hali hazırda mevcut olduğuna göre, çağırdığınız anda bana düşen vazife ve görevi yapmadım mı? Böyle bir teklif karşısında kalsam memnuniyetle kabul eder, bir artist gibi filmde rol alır, hatıraları canlandırırdım. Bu milli bir vazifedir. Çünkü Türk gençliğine bu mücadelenin kazanıldığını canlı olarak ispat etmek, hatıra bırakmak bu filmle mümkün olacaktır.” diyerek karşılık vermişti.
[1]Vladimir Lenin, Directives on the Film Business. January 17, 1922 SOURCE
The possibilities of cinema as a propaganda, agitation, and educational tool in a country of widespread illiteracy intrigued the Soviet leaders. Their fascination with new technology in general probably contributed as well. Lenin dictated this note to the Commissariat of Education, which was responsible for the cinema, with a request that it draw up a program of action based on his directives. In February, Lunacharsky [*] had a conversation with Lenin in which, by the former’s recollection, Lenin made his oft quoted statement “that of all the arts the most important for us is the cinema.”
Original Source: First published in Kinonedelia No. 4 (1925).
The People’s Commissariat for Education should organize the supervision of all film showings and systematize this business. All films shown in the RSFSR should be registered and numbered at the Commissariat for Education. A definite proportion should be fixed for every film-showing program:
a) entertainment films, specially for advertisement or income (of course, without obscenity and counter-revolution) and
b) under the heading “From the life of peoples of all countries”–pictures with a special propaganda message, such as: Britain’s colonial policy in India, the work of the League of Nations, the starving Berliners, etc., etc. Besides films, photographs of propaganda interest should be shown with appropriate subtitles. The privately owned cinemas should be made to yield a sufficient return to the state in the form of rent, the owners to be allowed to increase the number of films and present new ones subject to censorship by the Commissariat for Education and provided the proper proportion is maintained between entertainment films and propaganda films coming under the heading of films “From the life of peoples of all countries,” in order that film-makers should have an incentive for producing new pictures. They should be allowed wide initiative within these limits. Pictures of a propaganda and educational nature should be checked by old Marxists and writers, to avoid a repetition of the many sad instances when propaganda with us defeated its own purpose. Special attention should be given to organizing film showings in the villages and in the East, where they are novelties and where our propaganda, therefore, will be all the more effective.
Source: V. I. Lenin, Collected Works (New York: International Publishers, 1934), Vol. XLII, pp. 388-389.
[*] In a conversation, with A. V. Lunacharsky in February 1922 Lenin “once more stressed the necessity of establishing a definite proportion between entertainment films and scientific films”. Vladimir Ilyich, Lunacharsky writes in his reminiscences, said that the production of new films imbued with communist ideas and reflecting Soviet realities should be started with newsreel, since, in his opinion, the time had not yet come for the production of such films. “If you have a good newsreel, serious and enlightening pictures, it doesn’t really matter if you show some worthless film with them of a more or less usual type to attract the public. A censorship, of course, will be needed. Counter-revolutionary and immoral films should be barred.” To this Lenin added: “As you find your feet, what with proper handling of the business, and receive certain loans to carry on, depending on the general improvement in the country’s position, you will have to expand production, and particularly make headway with useful films among the masses in the cities, and still more in the countryside.... You must remember always that of all the arts the most important for us is the cinema” (Sovietskoye Kino No. 1-2, 1933, p. 10).
[2] Atatürk’ün 1932 yılının 22 Ocak Cuma gecesi Opera Sineması. Yeşilçam Sokak’ta 1924 yılında açılan bu mekanın yerleri halılarla kaplıydı ve gelenler fraklı, beyaz eldivenli teşrifatçılar tarafında karşılanıp ağırlanıyorlardı. Bu yüzden diğer sinemalarda bilet 30 kuruşken, burada yüz ya da yüz yirmi beş idi. (Söz konusu filmin 1931 yapımı Tell England ya da ABD’de kullanılan adıyla The Battle Of Gallipoli olduğunu sanıyorum.) 3 Aralık Çarşamba 1930. Atatürk o gün saat 14.30’dan 17.10’a kadar Elhamra sinemasında kendisine özel hazırlanan seansa katılıyor. Seans haber ajansı filmleriyle başlıyor. Bu fasıl bittikten sonra Atatürk önce Lewis Milestone’un 1930 yapımı Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok (All Quiet on the Western Front) adlı filminin bazı savaş sahnelerini izliyor. Ardından yine 1930 yapımı, yönetmenliğini Ludwig Berger’in yaptığı ve Ortaçağ Fransa’sında geçen müzikal opera türündeki Serseri Kral (The Vagabond King) filmine geçiliyor.
German Translation by Dieter A. Thiemann
Note:
SOURCE 1: Niyazi Ahmet Banoğlu "Atatürk’ün İstanbul’daki Hayatı" 2 vols. has material on M.K.Ataturks film related activities in Istanbul. [2]
SOURCE 2: Atatürk’ün sinemaya verdiği önemi Cemil Filmer şöyle aktarıyor: “İşte bu ‘Çanakkale Harbi’ filmi Atatürk’ün ilgisini çekmişti. (…) Atatürk yanında Maliye Bakanı Fuat Ağralı ile filmi görmeye geliyor. Bu arada sinema ücretlerinden falan bahis oluyor. Atatürk sinemanın çok yarayışlı bir icat olduğunu, halkın bundan gerektiği gibi faydalanmasını, sinemacılığın inkişafını istiyor, bu münasebetle alınan vergilerin düşürülmesini emrediyor. Ankara’ya döndükten sonra gerçekten de alınan vergiler %10’a indirilmiş oluyor.”
(pictured) 1. Münir Hayri filmi çevirme işi ile bizzat meşgul olacaktır. 2. Hemen Almanya’ya gidecek, senaryomuzu işleyecektir. Hasan Rıza gereken mastafları benden karşılayacak. Kemal
SOURCE 3: Mustafa kemal 1922’de, gelecekte çok büyük belge niteliğine ulaşacağını sezinlediği için, savaş döneminde çekilmiş filmlerin birleştirilerek bir dokümanter hazırlanmasını istemişti. Kurtuluş Savaşı’nı konu alan belgesel niteliğindeki ilk filmin yapımına da bu tarihlerde başlanmıştı. Filmin tamamlanması 1934 yılına denk gelmekteydi. Ancak filmin Milli Mücadelenin ruhunu ve ateşini yansıtmakta yetersiz olduğunu düşünen Deha çalışmaların genişletilmesi için emir vermişti.1937 yılına gelindiğinde, Atatürk filmle ilgilenen Nurettin Baransel’e çalışmaların bitip bitmediğini sorduğunda Baransel’ den aldığı “Size ait sahnelerin ekserisi hareketsiz resimlerden olduğu için tamamlanamadı” cevabına neredeyse sinirlenen Deha : “Ben hayattayım. Milli Mücadele’ye ait bütün evrakım, kılıcım, çizmem hali hazırda mevcut olduğuna göre, çağırdığınız anda bana düşen vazife ve görevi yapmadım mı? Böyle bir teklif karşısında kalsam memnuniyetle kabul eder, bir artist gibi filmde rol alır, hatıraları canlandırırdım. Bu milli bir vazifedir. Çünkü Türk gençliğine bu mücadelenin kazanıldığını canlı olarak ispat etmek, hatıra bırakmak bu filmle mümkün olacaktır.” diyerek karşılık vermişti.
[1]Vladimir Lenin, Directives on the Film Business. January 17, 1922 SOURCE
The possibilities of cinema as a propaganda, agitation, and educational tool in a country of widespread illiteracy intrigued the Soviet leaders. Their fascination with new technology in general probably contributed as well. Lenin dictated this note to the Commissariat of Education, which was responsible for the cinema, with a request that it draw up a program of action based on his directives. In February, Lunacharsky [*] had a conversation with Lenin in which, by the former’s recollection, Lenin made his oft quoted statement “that of all the arts the most important for us is the cinema.”
Original Source: First published in Kinonedelia No. 4 (1925).
The People’s Commissariat for Education should organize the supervision of all film showings and systematize this business. All films shown in the RSFSR should be registered and numbered at the Commissariat for Education. A definite proportion should be fixed for every film-showing program:
a) entertainment films, specially for advertisement or income (of course, without obscenity and counter-revolution) and
b) under the heading “From the life of peoples of all countries”–pictures with a special propaganda message, such as: Britain’s colonial policy in India, the work of the League of Nations, the starving Berliners, etc., etc. Besides films, photographs of propaganda interest should be shown with appropriate subtitles. The privately owned cinemas should be made to yield a sufficient return to the state in the form of rent, the owners to be allowed to increase the number of films and present new ones subject to censorship by the Commissariat for Education and provided the proper proportion is maintained between entertainment films and propaganda films coming under the heading of films “From the life of peoples of all countries,” in order that film-makers should have an incentive for producing new pictures. They should be allowed wide initiative within these limits. Pictures of a propaganda and educational nature should be checked by old Marxists and writers, to avoid a repetition of the many sad instances when propaganda with us defeated its own purpose. Special attention should be given to organizing film showings in the villages and in the East, where they are novelties and where our propaganda, therefore, will be all the more effective.
Source: V. I. Lenin, Collected Works (New York: International Publishers, 1934), Vol. XLII, pp. 388-389.
[*] In a conversation, with A. V. Lunacharsky in February 1922 Lenin “once more stressed the necessity of establishing a definite proportion between entertainment films and scientific films”. Vladimir Ilyich, Lunacharsky writes in his reminiscences, said that the production of new films imbued with communist ideas and reflecting Soviet realities should be started with newsreel, since, in his opinion, the time had not yet come for the production of such films. “If you have a good newsreel, serious and enlightening pictures, it doesn’t really matter if you show some worthless film with them of a more or less usual type to attract the public. A censorship, of course, will be needed. Counter-revolutionary and immoral films should be barred.” To this Lenin added: “As you find your feet, what with proper handling of the business, and receive certain loans to carry on, depending on the general improvement in the country’s position, you will have to expand production, and particularly make headway with useful films among the masses in the cities, and still more in the countryside.... You must remember always that of all the arts the most important for us is the cinema” (Sovietskoye Kino No. 1-2, 1933, p. 10).
[2] Atatürk’ün 1932 yılının 22 Ocak Cuma gecesi Opera Sineması. Yeşilçam Sokak’ta 1924 yılında açılan bu mekanın yerleri halılarla kaplıydı ve gelenler fraklı, beyaz eldivenli teşrifatçılar tarafında karşılanıp ağırlanıyorlardı. Bu yüzden diğer sinemalarda bilet 30 kuruşken, burada yüz ya da yüz yirmi beş idi. (Söz konusu filmin 1931 yapımı Tell England ya da ABD’de kullanılan adıyla The Battle Of Gallipoli olduğunu sanıyorum.) 3 Aralık Çarşamba 1930. Atatürk o gün saat 14.30’dan 17.10’a kadar Elhamra sinemasında kendisine özel hazırlanan seansa katılıyor. Seans haber ajansı filmleriyle başlıyor. Bu fasıl bittikten sonra Atatürk önce Lewis Milestone’un 1930 yapımı Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok (All Quiet on the Western Front) adlı filminin bazı savaş sahnelerini izliyor. Ardından yine 1930 yapımı, yönetmenliğini Ludwig Berger’in yaptığı ve Ortaçağ Fransa’sında geçen müzikal opera türündeki Serseri Kral (The Vagabond King) filmine geçiliyor.
No comments:
Post a Comment