October 26, 2015

Çetin Altan | A Selection (in Turkish)


(s: 267-268) ‘Mason olduğum doğru mu, diye bir soruysa masonum; doğrudur, evet.’(...) Bu açıklama Altan’ın masonluğu geçmişi üzerindeki bilgilerinin yüzeysel olduğunu, buna karşılık ileri bir kurum saydığını kanıtlıyor. Burada İlhami Soysal ile yazıları ayrılmaktadır. Nitekim zaman içerisinde emekçi davasından tamamen kopacak, Özal’ın ve liberal kesimin çizgisine girecek, iki oğlunu tam kapitalist düzen savunucusu olarak yetiştirecektir. Sol tarafından hainlikle damgalanan Çetin Altan’ın bu değişiminde –localarda aktif olmadığının bilinmesine rağmen- masonluğun ne derece etkili olduğu araştırılması gereken bir husustur.”  Orhan Koloğlu | “İslam Aleminde Masonluk” (Kırmızı Kedi Yayınevi)

Mavi Boncuk |


"Çürümüş, süfli politika tertiplerinin şahsi ihtiraslarla Türkiye'yi en tehlikeli badirelerle, kardeş kavgalarına sürüklemek üzere olduğu bir sırada, Türk silahlı kuvvetlerinin medeni bir şekilde devlet idaresine el koymaları ve memleketi karanlık bir akıbetten kurtarmaları, tarihimizin büyüklüğüne yakışan mutlu bir hareket olarak, milletimize hür ve insan haklarına uygun yeni ufuklar açmaktadır…

Yaşasın Türk milleti, yaşasın Türk Ordusu.."

(Çetin Altan- 27 Mayıs 1960-Milliyet)

"Vesikaların açıklanacağını öğrenir öğrenmez Namık Gedik'in üçüncü kattan beyin üstü kendini aşağı atmasını şimdi anlıyorsunuz değil mi? Daha iki hafta önce bir Jüpiter edasıyla dolaşıyor, karakolların bodrum katlarında hürriyet isteyen gençlere gerile gerile tokat şaklatıyordu. Ahlaksızlığın Olemp'inden, önce dip üstü çöp arabasına, sonra da beyin üstü kaldırım taşlarına indi..."

(Çetin Altan-31 Mayıs 1960-Milliyet)

"Medeni cemiyetlerde fertlere değil, prensiplere tapılır. Prensiplere ihanet edenler ise cezalarını bulurlar. Hainler prensiplere ihanet etmişlerdir ve cezalarını bulacaklardır."

(Çetin Altan- 3 Haziran 1960-Milliyet)

Hani nerde o çok düşkün olduğunuz haysiyetleriniz, hani nerde?...Sizin kaşık kadar haysiyetiniz bulunsa portatif su bardağı gibi iç içe birbirinizin arkasına takılacağınıza o haysiyetlerinizi ortaya koyar, beş bin liralık bahşişe ihanet alkışçılığı yapmazdınız. Hani nerde şimdi haysiyetleriniz? 

Bakın gazeteler neler yazıyor. Telefona uzanıp savcıyı arasanıza. Canım arayın, haysiyetsiz yaşayacak değilsiniz ya… Dolaplarınızdan çıkan seksüel ilaçlardan, saç boyalarınıza, metreslerinizin dövizlerinden, yürüttüğünüz hazinelere kadar her şeyinizi tersine dönmüş çöp tenekesi gibi sütunlara döküldü… Size nasıl hakaret etmek mümkündü ki layık olmadığınız kötü sıfatı bulmak imkansızdı. Hırsız desek, gerçekten hırsızdınız, dalkavuk desek gerçekten dalkavuk, rezil desek gerçekten rezil… Şayet sizlere haysiyetsiz demişsek özür dileriz, sizlerden değil, başka haysiyetsizlerden; çünkü en haysiyetsiz olan bile sizlerin yanında İsa aleyhisselam gibi kalır…

(Çetin Altan- 14 Haziran 1960- Milliyet)

(Çetin Altan'ın muhabir olarak izlediği Yassıada Mahkemeleri'nde Menderes ve Bayar dahil 15 DP'li hakkında idam kararı açıklandıktan bir gün sonra)

"Trampetler vuruyor, kornetler ötüyor, fanfarlar uğulduyordu. Ve kâtip okuyordu. Film artık bitiyordu. Evet film bitti…"

(Çetin Altan-16 Eylül 1961- Milliyet)

Ve 12 Mart darbesi…

"Ve Şahmerdan güm diye indi sonunda

İnsanı insan yapan erdemlikler vardır; haysiyet, vekar, tutarlılık, dürüstlük, seviye, mantık, kültür, beyin ve yürek sahibi olmak gibi Bir ademoğlundan bunların tümünü birden çıkarınız geriye bizdeki politikacı tipi kalır. Haysiyetsiz, ciğersiz, tutarsız, ahlaksız, seviyesiz, mantıksız, kültürü az kafasız, yüreksiz…

O nedenle de bunların içinde Başbakan olmuşlar bile istifa etmek diye bir şey bilmezler. Çaresiz bir yer gelir, bunları öküz kovalar gibi sille tokat tekme sopa kovalamak zorunda kalır toplum…

Aklıma Demirel'in daha işe başlarken savurduğu, orduya karşı iki yüz bin kişiyi silahlandırma kurusıkısı geliyor. O zaman tanıdıklara:?Sonunda asarlar bu komisyoncuyu, demiştim. ?Asılmaktan beter şekilde gitti. Bir Başbakan gibi değil, bir Başbakan gölgesi gibi de değil, ayak sesi duymuş bir kalpazan çırağı gibi gitti.

Şimdi ilk uykusuz geçirdikleri gecenin çentiğini çizmektedirler yattıkları odaların duvarlarına. 

Acaba bizden de yaptıklarımızın hesabını soran çıkar mı diye.?Bir yeni dönem başlamaktadır Türkiye'de.?Anayasa mutlak şekilde uygulanacaktır. Bilimsellik ve bilimsel olmak zorunda bulunan kalkınma reformlarının plan ve analizleri, soytarılık, demagoji ve şantajla örtbas edilemeyecektir. Çünkü artık ikinci bir yozlaşmaya asla ve asla tahammülü yoktur Türkiye'nin."

(Çetin Altan-14 Mart 1971- Akşam)

"Demokrasinin sahte âşıkları, yıkılın...

Bütün kurtlar, tilkiler, çakallar hemen pusuya yattılar. Acaba zaman kazanma şansımız içinde zinc eve devrimci güçlere nasıl bir madik atabiliriz diye düşünüyorlar. Ve özellikle şimdi bunların hepsi demokrasi aşığı gibi görünüyor. 

Ve zinde güçlerin ne istedikleri Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Batur'un daha önce Cumhurbaşkanlığına verdiği muhtırada açıklanmıştır. Ve bu muhtıranın Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Gürler ile Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Eyicioğlu tarafından da onaylandıkları kendi açıklamalarıyla gazete sütunlarında belgelenmiştir."

(Çetin Altan-15 Mart 1971-Akşam)

"CHP Genel Başkanı ille de seçimlere gidelim, diyor.? Bu kez de seçim kampanyası adı altında orduya sövdürecek, ortalığı büsbütün karıştırıp kendisine karşı çıkılmasının intikamını alacak. ?

Ordu temsilcileri herhalde bütün bu oyunların hesabını yapmakta ve politikacıların kendilerine hazırladıkları tuzakları görmektedirler.? Yeni bir dönemin yeni bir dinamizmle sağlam temeller üstüne oturması için önce Parlamentonun kendi kendisini feshetmesi şarttır.?Ondan sonra yapılacak iş Parlamento dışı muhalefeti, emekçileri, memurları ve ordusu ise devrimci bir program etrafında örgütleyip, bu örgütten gelecek aynı programa inanmış kişilerle Orgeneral Batur'un da önerdiği gibi devrimci bir Meclis kurmaktır."

(Çetin Altan- 17 Mart 1971- Akşam)

"Devrimci program uygulama gücü kimdedir? ?Bir de bakıyoruz ki bizim inandığımız programı ordu temsilcileri Orgeneral Batur'un imzasıyla bir muhtıra halinde Cumhurbaşkanı'na vermişler. Demek ki aynı programda birleştiklerine göre ordu da devrimcilerin müttefiki... Bu güçlü müttefike sırt çevirerek bizim programı hiçbir zaman uygulamasına imkan bulunmayan tutucu parlamentodan yana artık hiç olamam. Ve devrimciliğin yeni bir bütünleşmede, yeni bir oluşuma dönüşte olduğunu görerek hemen tavrımı tespit ederim.??

Gayet açık söylüyoruz, biz bizim inandığımız programın daha ilk harfini görünce delilik krizleri geçiren feodal gölgeli parlamentoyu değil, Orgeneral Batur'un imzasını taşıyan muhtırayı ve onu destekleyip benimseyen güçleri tutuyoruz.''

(Çetin Altan-24 Mart 1971-Akşam)

"Karamsarlık kısırlaşma demektir.

Bugün içinde bulunduğumuz askerî yönetim, durup dururken kendiliğinden mi gelmiştir iktidara. 

Partilerinden, politikacılarına hangisinin ne istediği bir türlü açık seçik anlaşılmayan sayısı birbirine karışmış örgütlerine kadar bir yığın içi cıvalı elektronik atkestanesi, rotası bilinmez sıçrama, patlama ve tokuşmalarla neredeyse ite kaka zorla iktidara getirmiştir Türk ordusunu... 

Ordu yönetime geldiği sabah ben Montpellier'de belediye başkan yardımcılarından bir dostumun evinde misafirdim. Olayı ajans haberlerinden duyarak o bana bildirdi. Ağzımdan çıkan söz şu oldu: Başka da çaresi yoktu. Oysa bir hafta önce İstanbul'da L'express dergisinin muhabiri 'Sence ordu iktidara gelir mi' diye sormuştu. Ben de 'Herhalde gelmeyecek, gelse şimdiye kadar yüz kere gelmesi gerekirdi' demiştim... Bütün bu akışın özetini asla bir karamsarlık kefenine sarmamak gerekir. Tarihi maddecilik açısından ne oluyorsa olması gereken oluyor demektir..."

(Çetin Altan- 20 Ocak 1981- Milliyet) 

 “Türkler’in büyük çoğunluğu ömür boyu dişlerini sıkarak yaşarlar. İsterseniz buna, ‘kıçlarını sıkarak’ da diyebilirsiniz. Neden böyle yaşarlar Türkler’in çoğunluğu? Çünkü Türkler’in genel ve temel özelliği mesleksiz oluşlarıdır. Hazineden geçinen mevki sahiplerinin önemli bir bölümü de dahildir buna; gecekondularda yaşayanlar da, yılda 37 gün çalışan 46 milyon köylü de... demek ki, genel ve temel özelliği mesleksiz olan Türkler’in; egemenler bölümü hapazlamacı, geri kalan kullar bölümü de dişini, yahut kıçını sıkmacı...” 

(Sabah, 7 Temmuz 2000)

"Artık anlaşılıyor ki ülkeme demokrasinin geldiğini göremeden ayrılacağım bu dünyadan.

Torunlarımıza bırakmayı hayal ettiğimiz ülke bu değildi. Gene de bir hayal kırıklığı yaşamıyorum. Menzil-i maksuda ulaşılamasa da çok yol katettik.

Bir ömür, sadece amaca ulaşmak için harcanmaz. O amaca doğru atılacak bir iki adıma yardımcı olmak için de harcanır.

Yaralı bir devi ayaklarının üstüne koyabilmek için kuşak kuşak o devi sırtımızda taşıdık. Yaralarının iyileşeceğine, o devin ayaklarının üstünde duracağına olan inancımı hiç kaybetmedim. Bir gün bu ülke ayaklarının üstünde duracak. O zaman da, masaldaki gibi “sihirli kedinin çizmelerini” giyerek amacına doğru uçarak gidecek.

Biz torunlarımıza istediğimiz ülkeyi bırakamıyoruz.

Ama siz uğraşırsanız, mücadeleden vazgeçmezseniz, dünyadan ayrılırken “torunlarımıza istediğimiz ülkeyi bırakıyoruz” deme mutluluğunu siz tadabilirsiniz.

Hayallerinizden, ümitlerinizden, mücadelenizden vazgeçmeyin.

Amacınıza ulaşamazsanız da, bu amacı gelecek kuşaklara devretseniz de, kozmosla son hesaplaşmanızda, “daha iyi bir dünya için biz de fena mücadele etmedik” diyebilirsiniz.

Bu da az şey değildir. Buruk da olsa, yorgun gözlerinizde bir tebessüm yaratır.

O tebessümlerin çoğalması da elbet bir gün kurtarır bu ülkeyi.

Enseyi karartmayın."

(Cumhuriyet, 24 Haziran 2015 Çarşamba

No comments:

Post a Comment