Kral: king EN[2] from Serbian kral “hükümdar” sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük Carolus “Frank kralı Karl, Şarlman (hd. 768-814)” özel isminden türetilmiştir. Bu özel isim Germence yazılı örneği bulunmayan *karlaz “adam, erkek” biçiminden türetilmiştir.
Reji: fromFR[3] régie
“yönetim, idare” sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük Fransızca régir, régiss-
“yönetmek” fiilinden türetilmiştir. Bu fiil Latince regere, rect- “doğrultmak,
yöneltmek, yönetmek, rehber olmak” fiilinden evrilmiştir. Bu fiil Hintavrupa
Anadili yazılı örneği bulunmayan *h₃reǵ-
(*oreǵ-) “yöneltmek”
biçiminden evrilmiştir.
Osmanlı Devleti'nde tütün tekeli için reji idaresi 1872'de,
genel kamu borçlarının yönetimi için Düyun-u Umumiye İdaresi (Régie de dette
publique ottomane) 1881'de kurulmuştur.
direkt (adres, direksiyon, dresuvar, direktör), ereksiyon,
korekt (eskort), rejans, rejim, rejisör, rektifiye, rektör, rektum, riyal, rua
(ruvayal)
“Osmanlı borçları idaresi” [Ahmed Mithat, Henüz 17 Yaşında
(roman), 1882]
Reji çıkalıdan beri sigara almak için bir yere müracaat
edenler
“... tiyatro yönetmenliği” [Hüseyin Rahmi Gürpınar,
Cehennemlik, 1923]
yeni teatrolar gibi bomboş kalır. Ahali sefaletten kurtulur
vesselam. Bu işin üzerine de kıyak bir ‘reji’ yaparlar
Galata'da racon keser, dinlemeyin.[ Osman Cemal Kaygılı, Argo Lugatı, 1932]
"Arkadaş sen hiç ölümün gölgesinde özgürlüğü yaşadınmı kahpesine kurşun yağdırdınmı hiç bir garibanın elinden tutupta kadere rest çektinmi dinle cicikız dinle sen sosyetenin cilalı taşlarında dans ederken ben ise parçalanmış vücudum dağılmış çenemle zulamda cıgaram suskun silahımla gelmeyen özgürlüğümü bekliyordum...Delikanlılık ne racon kesmek ne adam öldürmek nede haraç kesmektir. delikanlılık akşam olunca evine ekmek götürmektir. "[*]
ragione (causa, fondamento di [qc]) | reason, motive n
ragione intelletto, raziocinio) | reason n; intellect n
ragionen (diritto, buon diritto) | right n
ragionen commerciale (denominazione di una ditta) | name, company name, corporate name, trade name n
ragionen (proporzione, misura) | ratio, proportion
I shall calle unto me my counceyle of my moste trusty knyghtes and deukes and regeaunte kynges and erlys and barowns. [Malory, late 15c.]
a regie cigarette
2: direct management of public finance or public works by agents of the government for government account as distinguished from a system under which such public business is done under contract
3: the system of collecting taxes by officials who have either no interest or a very small interest in the proceeds as distinguished from the system of farming them out
Reason is never a root, neither of act nor desire.
[Robinson Jeffers, "Meditation on Saviors"]
Meaning "sanity; degree of intelligence that distinguishes men from brutes" is recorded from late 13c. Sense of "grounds for action, motive, cause of an event" is from c. 1300. Middle English sense of "meaning, signification" (early 14c.) is in the phrase rhyme or reason. Phrase it stands to reason is from 1630s. Age of Reason "the Enlightenment" is first recorded 1794, as the title of Tom Paine's book.
reason (v.) :early 14c., resunmen, "to question (someone)," also "to challenge," from Old French raisoner "speak, discuss; argue; address; speak to," from Late Latin rationare "to discourse," from ratio "reckoning, understanding, motive, cause," from ratus, past participle of reri "to reckon, think," from PIE root *re- "to reason, count." Intransitive sense of "to think in a logical manner" is from 1590s; transitive sense of "employ reasoning (with someone)" is from 1847. Related: Reasoned; reasoning.
[*] SOURCE Kabadayılığın raconunda; hasta, yaşlı, çocuk, kadın, sarhoş kısaca güçsüz ve aciz durumdaki ve mukabele göstermeyen insana dokunmak yoktur. Hiçbir devirde etkisiz yerde yatan birine tekme atmak kimseye yakışmaz.
Çok eskilere gitmeye gerek yok, bundan 15-20 yıl önce bile bir delikanlıya 2-3 kişi saldırsa asla yakıştırılmaz ve “delikanlıysanız tek tek gelin” denirdi.
Zaman zaman, bu tür olaylar karşısında; “insanlık kalmamış” diye söylendiğimiz mutlaka olmuştur.
Kimilerine göre; kabadayılık, delikanlılık, racon kesmek gibi kavramlar tarih oldu. Kimilerine göre de; kendi çapında herkes kabadayı.
1966 yılında İhsan Birinci’nin yazdıklarına göre kabadayılar; “Kahküllü saçlar üzerinde sol kaşa düşürülmüş, tepesinden yana gelen kalın ibrişim püsküllü sıfır numara kalıplı siyah fes. Kartal kanat, kısa ceket altına giyilen, patatuka denen önü iri düğmeli fermane. İçte sırt tarafına kılaptanlı aslan, kaplan, tavus kuşu yahut denizkızı işlemeli camedan denilen bir yelek. Damı bal peteği şeklinde oyuklu mintan Belde ipekli Sakız veya Trablus kuşağı Boyundan atma püsküllü, gümüş kordonu ile boğazında da önden düğmeli bir mendil.
Alt kısmında, yarım Fransız denilen yukarısı dar, dizden aşağı genişleyen ve arka paçası, koyu mor veya siyah kadife kaplı kıvrık pantolon. Ayaklarda da beyaz çorap üstüne, yan lastikleri yürek biçiminde yumurta ökçeli, basık arkalı yarım şıpıtıklar Kuşak büklümlerinin arasındaki saldırmanın yanında, dökme pirinçten aslan başlı bir de çekecek (silahlar, bazen de camedan’ın sol taraf içinde saklanır).
Kendilerine has yürüyüşleriyle, ara sıra silah yerlerini yoklamak suretiyle omuz atıp, seyrek adımlarla bol paçalarını bir içe, bir de dışa yalpalarlar.
“Heeeyt Var mı bana yan bakan? Bu kadar tilki divanı sana yeter, lafına yekûn tut da bas git”
Bilhassa kabadayılar, aralarındaki anlaşmazlığı böyle yüksekten atıp halledemezlerse, seçecekleri bir mahalde, güvendikleri kimselerin önünde meramlarını anlatırlardı. Verilen karara da boyun eğmek mecburiyetindeydiler.
Buna, aslı İtalyanca olan “Racon kesme” denirdi. Taraflardan biri, kesilen racona itiraz ederse, o muhitten (bir daha gelmemek üzere) uzaklaştırılırdı. Şayet her ikisi de kabul etmezse, dava silahla neticelenir ve heyet de bu suretle “Madra” olmuş olurdu.
Külhanbeylerin ekserisi polise eyvallah deyip hizmet ederler, menfaatleri icabı, kendi gibileriyle dalaşırlardı. Bunların arasında bir de “sulu” denilen zümre vardı. Suluların mevkii daha aşağıydı.
Tulumbacı kabadayılar yalnız yangınlarda görünürlerdi. Çatışmaları tamamen takımlar arası rekabetten ibaretti. Bunların arasında bir de Rum kabadayılar vardı ki, vurucu, kırıcı kasa hırsızlığı yaparlardı.
Bir dönemin kabadayıları; Tıflıbozzade Kahraman Bey, Arap Abdullah, Sarraf Niyazi, Arif Bey, Matlı Mustafa, Ziya, Topal Tevfik, Kadırgalı Kör Emin, Arap Dilaver, Kavanoz Mehmed, Karamürselli Tahir, Laf Turan, Mevlanekapılı Hilmi, Arnavut Halil, İzmirli Nazif, Elbasanlı Ramazan, Boğazkesenli Abdi, Dökmeci Hayrullah, Köşklü Ahmed, Kadayıfçı Ali, Kazaskerin Ahmed, Yenibahçeli Lütfü, Aynacı Bekir, Balıkçı Deli Ahmed, Martdokuzu Ali, Kayyum Ali Bey, Karacaahmetli Asaf, Vidinli Ali, Ara Ahmed ve Tatlıcı Raif.”
Kadırgalı Kör Emin: Galata gümrüğünde görevliyken, görevinden alınmış ve kendini iyice bu hayata vermiştir. Beyoğlu muhitine nam salan Kadırgalı Kör Emin, zamanın meşhur hırsızlarından Panani’yi bir bıçak darbesi ile solak etmiştir. Haddehaneli Arap Hulusi’yi arkadaşının yanında, içki masasında tokatlayarak ağlatmış ve yine bu kişi tarafından o gece başka bir mekânda tabanca ile vurulmuştur. Ölürken de kendisi vuranın ismini isteyen polise “sağ kalırsam tahkikatı ben yaparım” demiştir.
Kavanoz Mehmed: Eyüplüdür, kavgalarda karşı taraftan gelen sandalyeleri ustalıkla kapıp karşı tarafa iade etmesi ile meşhurdur.
Çerkez Arif: Trabzonlu Hasan Kaptan’ın oğludur. İyi nişancı olup, tokatının önünde kimse duramazdı. Fehim Paşa’nın başsilahşörü olmakla beraber, Çerkez Arif’in tam olarak ne işle meşgul olduğunu kimse bilmezdi. Küçüksu çayırında bir köşkte otururdu. Yine bir kabadayı olan Matlı Mustafa tarafından vurularak öldürülmüştür.
Ziya: Çerkez Arif’in kardeşidir. Abisini öldüren Matlı Mustafa’dan intikamını almış, Sinop hapishanesinde bir müddet kalmıştır. Ziya, siyasi entrikalara karışmış bir kabadayıydı. Sadrazam Mahmut Şevket Paşa’yı kurşunlayanlardan biri de Ziya’dır ve bu suçundan dolayı idam edilmiştir.
Laf Tufan: Aslen Rizeli olduğu halde memleketinde ona Kürt Tufan derlerdi. İstanbul’da çok sayıda öldürme olayına karışmıştır. Sinop’ta jandarmalar tarafından öldürüldü.
Arap Abdullah: Süleymaniye Sancağından olup aslen Kürt’tür ancak ona esmerliğinden dolayı Arap Abdullah denilmiştir. Kabadayılar arasında “Abu” diye anılan Arap Abdullah’ın Kamil adında bir de ağabeyi vardı. Babaları onları okumaları için İstanbul’a göndermiş Kamil okuyup Beyrut Gümrük Nazırı olmuş ancak Arap Abdullah kabadayı olup çıkmıştır.
On İkiler
Tıflıbozzade Kahraman: Sultan Abdulhamid devrinin sonlarında “On İkiler” diye maruf Aksaray kabadayılarının reisidir.
FOR THE CURIOUS
See also: Onikiler (novel) by Sermet Muhtar Alus
Onikiler is a unique “Istanbul novel” serialized in 79 issues in total in Cumhuriyet newspaper between 9 June and 27 August 1935. II. In his novel, which takes place in the last days of the Abdülhamid era, Sermet Muhtar Alus brings to the stage the notorious bullies of the era. While telling the adventures of the leader of the famous team called Onikiler, the ringleader Arap Abdullah and his companions in pursuit of love affairs, he again depicts a fascinating Istanbul mosaic. From the semai cafes in Çukurçeşme to the fire places in Ortaköy, from the balconies of Galata to the famous "houses" in Çiçekçi, it takes you around Istanbul by passing through its most secluded streets.
With its unique drawings, which Sermet Muhtar Alus describes as "Great Folk Novel" and specially made for the serial, Onikiler reveals all aspects of the language and culture of the period, from its slang to its way of life, with its unique colorful style.





No comments:
Post a Comment