April 06, 2022

Boğaziçi ve Saltanat Kayıkları (Turkish Posting)

Mavi Boncuk|

18. yüzyılın ortalarında kayık ve kayıkçı sayısında büyük bir artış görülür. Bu da şehrin nüfusunun arttığını gösterir. Boğaziçinde bağ ve bahçeler yok edilerek açılan yerlere birçok inşaat yapılmış ve sonunda sem tler oluşmaya başlamıştır. Bostançıbaşıların yetkileri ve önemleri bu devirde bir kat daha artmıştır. Bostancıbaşı defteri diye bilinen bir defter vardır ki, Padişah'a ait olan Boğaziçi'ndeki has bahçe ve koruların, kıyıların topoğrafik durumunu ve boş binaları gösterm ektedir.

İstanbul kayıkçılarına ait bir defter de bu durum u doğrulam aktıdır. 1802 tarihli olan bu defterde İstanbul'daki iskeleler ile Boğaziçi'nde işleyen kayık ve kayıkçıların, kefillerinin adları yazılıdır. D eftere göre İstanbul'da 6572 kayıkçı vardır ve bunlar 3996 kayık kullanmakta ya da işletmektedirler.

Bu kayıkçılardan,5184'ü Müslüman olup, 1401'i çeşitli askeri gruplara aitti. 3783 esnaf kayıkçı vardı. 924 Hıristiyan, 464 Yahudi kayıkçılık yapmaktaydı.

19. YÜZ  ILDA KAYIKÇILIK Bu devirde kullanılan kayık ların arka yüzleri geniş ön yüzleri dardır. Büyükdere'den İstanbul'a kayık ile gidişte denizdeki akıntılardan faydalanılarak 1,5 saatte varılırdı. Aynı yere aynı saatte ulaşmak isteyen bir atlı, atını dört nala sürmek zoru ndaydı. Akıntıd an yararlanılarak İstanbul’a 3,5 saatte gidip gelinirdi. Zengin kimseler üç çifte ile yolculuk ederlerdi. 


Kayıkların kürek sayısı sahibinin toplumsal durumunu gösterirdi. Bu konuda bir nizamname vardı. Bostancıbaşı tarafından izlenir ve uygulatıhrdı. Sadrazam, şeyhülislam ve diğer yüksek rütbeli devlet memurları 10 çifte kürekli kayık; Anadolu, Rumeli kazaskeri ile İstanbul, Üsküdar, Galata kadıları, hekimbaşı ve diğer memurlar 8 çifte kürekli; sancakbeyi ve diğer aşağı rütbede bulunan kişiler 3 çifte kürekli kayık kullanabilirlerdi. 








Bunların dışında Boğaziçi ve öteki İstanbul kıyılarındaki her yalı ve sahilhanede bir ya da birden fazla kayık bulunurdu. İstanbu l kayıkları ölçüleri, biçimleri ve süslemeleri bakımından, Akdeniz teknelerinden ayrı bir özellik taşırlardı. Kayıklar Haliç ve Boğaziçi'nin güzellikleriyle uyum sağlayacak, o güzelliklere yaraşacak ölçülerde yapılırdı. 

Süsleri: Nakış ve oymalardı. Renkleri: Türk kırmızısı, yeşil; son devirlerde de beyaz ve vernikli ağaçtan yapılmış açık sarı, koyu sarı, ve tahini idi. Yanlarına bir iki sıra koyu lacivert, mor, siyah, yeşil ya da altın yaldızdan şeritler çekilirdi. Saray ve devlet adamlarına ait kayıklar tersanede yapılırdı. 

Resmi ve makama ait olan bu tekneler Tersanedeki kayıkhanede saklanırlardı. Paşaların kendilerine ait olan kayıkları, yalılarının kayıkhanelerinde dururdu. Her yıl yeniden yapılan ya da dikkatli bir onarımdan geçirilen bu kayıklar, devlete bü ­ yük bir masraf getiriyordu. En güzel kumaşlard an yapılmış döşemeleri, nakkaşhanede yapılan boyaları ve yaldızları çok pahalıya maloluyordu. Eski devirlerde İstanbul’da kayık yapımı çok önemli bir sanat dalıydı. Kayıklara en ince endazeyi (göze en hoş görünen en uygun ölçüyü) veren ustalar, maharetli nakkaşlar, yaldızcılar ve yalnız kayık ve filika küreği yapan kürekçiler vardı. 


En görkemli kayıklar ise Saray'a ait olanlardı. Bunlar padişaha, valide sultana, hükümdar maiyetindekilere ve harem takımına özgü olan, çeşitli büyüklükte kayıklardı. îki, üç, dört, beş çiftelere binm ek teşrifat (protokol) ve merasimle (tören) olurdu. Padişahlar törenle köşklü saltanat kayıklarına ya da köşksüz yedi, beş, dört çiftelere binerlerdi. Tebdil kayıklarına bindiklerinde merasim yapılmazdı. Padişahlar donanmayı ziyarete giderlerken filikaya binerler küreklerini değişik bir kılıkta olan Bahriye askerleri çekerlerdi. 

Deniz seferlerine katılan padişahların bindikleri kadırgalara Baştarde-i Hümayun ya da Yeşil Kadırga denilirdi. Padişahlardan sonra en gösterişli kayıklar valide sultanlarındı. Sarayda haremin en güçlü hademi 'devletlü ismetlü' denilen hazinedar ustanın bir beş, iki de üç çifte kayığı vardı. Padişah kızları ve kadınları da beşer çifte kayıklara binerlerdi. Şehzadelerin beşer, dörder çifte kayıkları olur, ayrıca maiyettekilere ait kayıklar da bulunurdu. 

Sultan Abdülmecit ve Abdülaziz devirlerinde şehzadelerin çeşitli çifte kayıkları, kikleri ve filikaları vardı. Sultan Abdülaziz Veliahd Murat Efendiye Süreyya vapurunu armağan etmişti. Saray kadınlarının bindikleri 'kırlangıç' adlı tekneler hafif yelkenli ve hızlı giden teknelerdi. 

1823 yılında Padişah'ın Hazinedar Ağa'sının onbir oturak sandalı ve yedi çifte piyadesi vardı, baş mirahur için yedi çifte, ikinci mirahura beş çifte, çuhadar ağa ile bevvablar kethüdası için de yedişer çifte kayık ayrılmıştı. Darüssaade ağalarının da bir beş ve üç tane de üç çifte kayıkları vardı. Kaptan-i deryalar 'kara kancabaş', 'yeşil kancabaş' denilen yedi çifte kayıklara binerlerdi. 

Karadeniz boğazı Nazırının Devletlülere ait 'karabin' denilen beş çifte kürekli tekneleri vardı. Donanma ileri gelenleri, bahriyelilerin kürek çektiği oymalı, nakışlı ve küçük toplarla süslü filikalara binerlerdi. Kayıkların, filikaların kürekçileri zaman zaman çeşitli elbiseler giymişlerdir. 

1795 yılmda Tersanedeki kayıkçılara eskisi gibi siyah aba, beyaz aba, beyaz keçe veriliyordu. 19 yüzyılın ikinci yansında kayıkçılar kışın çuha şalvar, perdahlı galeş, çuha setre, Balıkesir abasından başlıklı yağmurluk; yazları ise patiska şalvar, k olları geniş bü ­rümcük gömlek, kırmızı, kahvereng i ya da sırmalı cebken giyerlerdi. 

19. yüzyılda İstanbul'da bulunan Amerikan elçisi Cox[1] anılarında Türk güzel sanatlarının bir örneği olan kayıklarım ız için: "Yolcular kayıkta yere serilm iş bir Türk halısı ya da kırmızı bir minder üzerinde otururlar. Kayıklar uzun ve dardır, yolcunun her hareketinden etkilenirler. Sinirli kişiler bunlara hiç binmemeli. Fakat Türk kadınının, yaratılışına uyan ihtiyatlı bir yürüyüşü ve oturduğu yerden hiç kımıldam ayanhah vardır. Bu hafif kayıklar, çoğunlukla insana bir cisim değil, bir hayal hissini verir, kenarına örtülmüşolan ve hem en suya dökülecekmiş gibi duran sırma saçak lıal çuha Boğaz'm zengin ve çeşitli renkleriyle ışıldar, kayık bu örtüsü ile ve kendisine yakışan onurlu duruşuyla, azamet veren yolcuları ile görkemli bir manzara gösterir" demektedi


(Boğaziçi ve Saltanat Kayıkları - Hayati Tezel / Erem Çalıkoğlu) Cem Yayınevi, Istanbul 1983

VÜKELA KAYIKLARI 

Boğaziçi'nde oturan devlet adamlarının piyadelerine vükela kayığı, denirdi. Ve burada oturan devlet adamlarına vükela vapuru tahsis edilmeden önce bu kayıklarla İstanbul'a gelip giderlerdi. Protokol gereğince paşaların yanında birer yaverle, birer çavuş bulunurdu. Akşamları Sirkeci'den Boğaza doğru akm akm kayıklar yol alırlardı. Tüfekli, palaskalı çavuşlar, kayığın kıç üstünde, yaverler de paşa ile birlikte ambarda otururlardı. Bunlardan başka kayıkta iki de ağa bulunurdu. Bunlardan biri paşanın çubuğunu doldurup verir, diğeri şemsiyesini tutardı. Kırmızı şemsiye açmak padişahlara mahsus olduğu için tutulan şemsiyenin rengi kırmızıdan başka renkte olurdu. Kayık sarayın ya da vükeladan birinin yalısı önünden geçerken saygı gereği, şemsiye kapatılırdı. Ramazan akşamlan genellikle yolculuk sırasında top atılırdı. Bunun için de kayıkta iftariye bulunur, iftar ettikten sonra 'terkeş' adı verilen kısa çubuklar yakılır; yalıya çıkınca da akşam namazları kılınırdı. Geçmiş yüzyıllarda vezirlerin kayıkları da kendi aralarında birtakım alametlerle ayrılırdı. Paşalar trabzanh kayıklara binerlerdi. Sadrazam paşanın kayığının kıç tarafı daha çok yeşil çuha ile örtülü bulunurdu. Süslemeleri bakımından da daha zengin olurdu; şeyhülislamlar da sadrazamlar gibi gösterişli kayıklara binerlerdi. XVIII. yüzyılda paşaların kayıkları Tersanedeki kayıkhanelerde durur ve istenildikçe, tatil günlerinde buradan çıkarılıp paşanın emrine giderdi. Eskiden Türk Bahriyesi amirallerinin birer tane kiki olurdu. Bunlar sabah akşam narin yapılarıyla Haliç sularında birbiri ardından görünürlerdi. Kiklerin baş omuzluklarındaki yıldızlar sahibinin rütbesini gösterirdi. Birer Yıldız Liva (Tuğamiral), ikişer yıldız Ferik (Tümamiral-Koramiral), üçer yıldız Müşir (Oramiral-Büyükamiral) işareti idi.

[1] Samuel  S. (Sullivan "Sunset") Cox (September 30, 1824 – September 10, 1889) was an American Congressman and diplomat. He represented both Ohio and New York in the United States House of Representatives and served as United States Ambassador to the Ottoman Empire.

During and before the American Civil War, Cox was a moderate member of the Copperhead faction, who supported peace with the South at any cost. He voted against the Thirteenth Amendment to the United States Constitution. After moving to New York, he focused his advocacy on trade liberalization, civil service reform, and railroad regulation.


DONANMAYI HÜMAYUN ve KAPTAN PAŞA

Kaptan Paşa yahut Kaptânı Deryâ, Türk İmparatorluğu deniz kuvvetlerinin, resmi tâbiri ile «Donanmâyi Hümâyûn» un en büyük âmiri idi. Divanı Hümayun âzası olarak, Divana gelen bütün devlet işleri üzerinde söz ve rey sahibi idi. Makamı, mesuliyeti ağır makamdı. Kaptan Paşaların elinde iki büyük müessese vardı: Donanma ve Tersane. 

Donanma üç büyük birlikten kurulmuştu: 

1- Donanmanın esasım teşkil eden tersane gemileri; 

2-Deniz cengi seferi ile vazifelendirilmiş sancak beylerinin gemileri; 

3- Deniz akıncıları (tarihi edebiyatımızda Magrib Korsanlan, Magrib gemicileri denilen Cezayir, Trablusgarb ve Tunus gemileri). 

Kaptan Paşalar, her sene deniz seferi mevsiminde (ilkbahar ortalan ile sonunda) donanmayı sefere çıkacak durumda hazırlamakla ve İstanbul'daki büyük tersanenin, (Kasımpaşa tersanesinin) daimi faaliyetine nezaret ile tersanedeki teçhizat ve cephane ambarlarının noksanmı tamamlamak, bu ambarları gereği gibi dolu bulundurmakla mükellefdiler. Öylesine ki Hazinei Hümâyûn (dolayısile Maliye Bakam yerinde olan Başdefterdar), tersaneye gereken tahsisatı temin edemeyince, yani hâzinede darlık olunca Kaptan Paşalar tersane faaliyetini durdurmamağa çalışırlar, âcü ve zarurî marsafları, sonra hâzineden almak üzere kendi keselerinden öderlerdi; ve bu hal âdeta an'aneleşmişti. Onun için Kaptan Paşalığa getirilecek kimselerin makama liyakatinden ziyade varlık sahibi, zengin vezir olmasına dikkat edilirdi. 

Donanmâyi Hümâyûn, tersaneden an'anevi merasimle hareket ederdi. Şöyle ki: Gemüerin kürekçileri tersane zindanından çıkarılıp gemilerin kürekçi sıralarına yerleştirüip çakılır; «Reis» denilen kaptanlar, geminin san zabitam ve bahriyeliler gemilere binerler. Müneccimbaşı hareket için uğurlu günü ve saati tayin eder, gemiler tersane önünden hareket ederek Beşiktaş önünde lenger atarlardı. Örada son ve umumî bir teftiş yapılır, en önde Amiral gemisi olmak üzere biı muazzam ve muhteşem alay nizamı ile yola çıkardı. Amiral gemisi Topkapı Sarayının liman ağzında bulunan Yalı Kasrı önünde durur, bu kasra gelmiş olan Padişah top atılarak selâmlanır, Kaptan Paşa, eğer varsa Serdar Paşa ve Kaptan Paşa bir filika ile Amiral gemisinden Yalı Köşküne gider, huzura çıkar, sırtına merasimi mahsusa ile kürk giydirilir... Ekseriya elmaslı bir hançer hediye edilerek ayrıca taltif olunur, donanmanın nusret ve muvaffakiyeti için dua edilir, Kaptan Paşa Amiral gemisine döner, gemi tekrar top atarak hareket ederdi. 

Amiral gemisini takib eden bütün tersane gemileri Yalı Köşkündeki Padişahı topla selâmlar ve Sarayburnunda bulunan toplar da donanmanın selâmına mukabele ederdi. Çok eski bir İstanbul türküsünün: "Saraybumundan geçtiğim, Sırmalı yelken açtığım..." terennümü Kaptan Paşaların deniz seferi merasiminden kalmış şirin sözlerdir... Donanmâyi Hümâyûnun Beşiktaş önündeki son teftişi, Barbaros Hayreddin Paşadan kalma bir gelenek idi. Bilâhare bu büyük* denizcimiz Beşiktaş sahilindeki türbesine defnedilince bu adet, büyük Türk denizcisine bir hürmet merasimi halini almıştı. 

(Osmanlı Tarihinin Panoraması, Reşat Ekrem Koçu)


FATİH'İN KAYIĞI

 "Kitab-el Mısriye"Prof. Dr. A.Süheyl Ünver arşivinden, Fatih zamanında ilk askeri güçlü donanma kuruluyor. (Zağnos Paşa, Hamza Bey, Gedik Ahmet Paşa da kumandanları.) Tespit edebildiğimiz ilk Osmanlı teknesi bu saltanat kayığı, ilk dönemlerde olmasından dolayı hatları oldukça sade. "Saltanat kayığı: Padişah ve yakınlan için devletin kudretini simgeleyecek şekilde 30-32 metre uzunlukta, 2.5-3 metre genişliğinde olurdu. Padişah kayıklanna şekillerine göre Kuşlu kayık, Köşklü kayık denirdi. Köşklü kayığın önünde 6 büyük kayık (hademe-i hümayun) giderdi, buna sandalye denirdi." En öndeki de destar'ı hümayunu taşırdı ki buna sank sandalye denirdi. (Kayıklar; Çelik Gülersoy) Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul ve Boğaziçinde köşklü Saltanat kayığı ile dolaştığı, Fatih'in ölümünden sonra yerine geçen ll. Bayezid'in tahta oturmak için I48l'de Kadırga ile geldiği tarihsel gerçeklerdendir. (Boğaziçi ve Saltanat Kayıkları, Hayati Tezel)


No comments:

Post a Comment