March 01, 2022

The Great Fire of 1660

was guiding the literature."1070/1660'da İstanbul ve civarında yaşanan yangın, kıtlık, kuraklık, aşırı soğuklar ve veba salgını gibi hadiselerden bahseden Mehmed Halîfe anlatısına 16 Zilkade 1070 (24 Temmuz 1660)'de Odunkapısı'nda başlayan ve tarihlere "harîk-i ekber" (en büyük yangın) olarak geçen yangını anlatarak başlar. Tarihçinin "Revendegân-ı cihân olan efrâddan bir ferd rûy-ı zemînde buna mümâsil bir şehr görmemişdir" dediği İstanbul bu yangın sonrası harabeye dönmüştür. Daha önceleri de birçok kez yangınla mücadele etmek zorunda kalan şehrin sakinleri 1070/1660 yangınından son derece muzdarip olmuş, evlerine "cehennem ateşi"nin düştüğü insanlar can havliyle selatîn camilerine, bağ ve bostanlara, hatta Has Bahçe'ye sığınmışlardır. Rüzgârın kuvvetiyle şehrin dört bir yanına yayılan alevlere ilaveten yaşanan kargaşa ve izdiham binlerce insanın hayatına mâl olmuş, ayrıca "yüz yirmi saray ve yüzden ziyade mahzen ve üç yüz altmış câmî ve kırk hamam-ı meşhur ve nâm-dâr ve buna göre medâris ve mesâcid ve hân-kâh ve hânlar" yangından etkilenmiştir. "

M. Fatih Çalışır 

Mavi Boncuk | 16 Zilkade 1070/24 Temmuz 1660


"On 24 July 1660, a great conflagration broke out in Istanbul. An Ottoman writer conveys the horror of the event: “[t]housands of homes and households burned with fire. And in accordance with God's eternal will, God changed the distinguishing marks of night and day by making the very dark night luminous with flames bearing sparks, and darkening the light-filled day with black smoke and soot.” The fire began in a store that sold straw products outside the appropriately named Firewood Gate (Odun kapısı) west of Eminönü, and it devastated densely crowded neighborhoods consisting of wooden homes. The strong winds of Istanbul caused the fire to spread violently in all directions, despite the efforts of the deputy grand vizier (kaimmakam) and others who attempted the impossible task of holding it back with hooks, axes, and water carriers. Sultan Mehmed IV's boon companion and chronicler, Abdi Paşa, notes that the fire marched across the city like an invading army: the flames “split into divisions, and every single division, by the decree of God, spread to a different district.” The fire spread north, west, and to Unkapanı. According to Mehmed Halife, in Süleymaniye the spires of the four minarets of the great mosque burned like candles. The blaze reached Bayezid and then moved south and west to Davud Paşa, Kumkapı, and even as far west as Samatya. The flames did not spare the Hippodrome (At Meydanı) in the east or Mahmud Paşa and the markets at the center of the peninsula, either. Abdi Paşa estimated that the fire reduced 280,000 households to ashes as the city burned for exactly forty-nine hours. Two-thirds of Istanbul was destroyed in the conflagration, and as many as 40,000 people lost their lives. Although fire was a frequent occurrence in 17th-century Istanbul, this was the worst the city had ever experienced. Thousands died in the plague that followed the fire as rats feasted on unburied corpses and spread disease. Because three months prior to this fire a conflagration had broken out in the heart of the district of Galata, across the Golden Horn from Eminönü, much of the city lay in ruins in the summer of 1660."

The GREAT FIRE OF 1660 AND THE ISLAMIZATION OF CHRISTIAN AND JEWISH SPACE IN ISTANBUL Published online by Cambridge University Press:  01 May 2004 Marc David Baer

Note: However, in some publications, due to the resumption after the fire the construction of Eminönü Yeni Valide Mosque, removing the Jews  with an edict in the surrounding area and not being allowed to live in these neighborhoods,  and putting the blame on the state with religious and political-based, subjective judgments about the administrators, not only creates a perception that they are expelled from the region, but also at the same time, emphatically expressing a major disaster event as if to overshadow it.

There were Romaniots, Karaite, Ashkenazi and Italian Jewish communities in Istanbul before the conquest. Greek-speaking Jews, who lived in Anatolia and the Balkans during the Byzantine period and called themselves Romaniot, were forced to settle in Istanbul after the conquest of Istanbul. In this framework, it is known that the Jewish Community of Thessaloniki was also immigrated to Istanbul. As a result of this compulsory settlement policy implemented after the conquest of Istanbul, there was no Jewish population left in Thessaloniki. This situation changed and Sephardic Jews became the most crowded religious community of the city, with the arrival of Spanish Jews at the end of the 15th century.


One of the main reasons why the fires destroyed the buildings of Istanbul continuously is the wooden construction for a long time. Wooden structures were considered more resistent to earthquakes.  However, wood has not been abandoned due to its usefulness and cheap cost. Except for such buildings  as mosques, madrasahs and baths, many other houses, mansions, palaces, some mosques even some hans (commercial buildings) were made of wood. 

1660 İSTANBUL YANGINI VE ETKİLERİ Vakıflar, Toplum ve Ekonomi 

Kenan YILDIZ

EXCERPT:

"1660 yangını, şehrin mimari dönüşümünde de etkili olmuş, Eminönü Yeni Valide Camii’nin 57 yıl aradan sonra inşasının tamamlanması, yangının dolaylı olarak sağladığı imkânlar ile gerçekleştirilmiştir. Galata ve İstanbul yangınlarından dolayı Galata, Kumkapı, Langa ve Zeyrek civarında yanmış kilise ve sinagoglar, çıkarılan ferman gereği kamulaşmış, akabinde bu yerlerin birçoğu Hatice Turhan Sultan’a temlik edilmiştir. Valide Sultan, mülkiyetine geçen bu yerleri Eminönü çevresinde Müslüman vakılarının yerleriyle istibdal (takas) ederek Cami ve Külliye sahasını genişletme imkânı elde etmiştir. Cami bölgesi Yahudi mahalleleri arasında bulunmakla birlikte, buranın çok büyük oranda değişik Müslüman vakılarına ait bir bölge olduğu, bu çalışma ile ortaya çıkan önemli sonuçlardan biridir. Diğer taraftan burada ortaya konulan bilgiler, Yahudilerin, mallarına el konularak bu bölgeden çıkarıldıkları şeklinde dinî ayrımcılığa vurgu yapan yorumların yanlışlığını da tespit etmektedir. Konu ekseninde şimdiye kadar kabul gören bu tür yargıların yerini, ‘esasında, Eminönü’nün asıl mülk sahibi olan Müslüman vakılarının bu bölgeden uzaklaştırıldığı’ şeklindeki tespitin alması gerektiği, çözümü yapılmış olan bir başka problematiktir.

 Zira, Müslüman vakılarının kiracıları olarak uzun yıllar burada yaşamış Yahudilerin bölgeden çıkarılmaları, Cami yapımının doğal bir sonucu olarak gerçekleşmiştir. Yahudilerin bıraktıkları yerlerde artık Müslümanların oturacak olması, Cami’ye cemaat sağlanması amacına matuf olmakla beraber, bu durum Osmanlıların ilk dönemlerden itibaren uyguladıkları genel şehircilik politikaları ve hukuk yorumlarıyla da örtüşmektedir. Yenicami’nin yapıldığı bölgenin 1660’a kadar estetik bir görüntüsünün olmaması, fetihten itibaren Eminönü’nde şekillenen demografik ve panoramik yapı, Yenicami’nin inşa edilmesiyle yüzyılın ikinci yarısında kökten değişikliğe uğramış ve şehrin silueti de daha estetik bir şekle bürünmüştür. Bu itibarla, Cami ve Külliye inşası etrafında gelişen düzenlemelerin, “İslâmlaştırma” çabasından öte, şehir planlaması esasına bağlı bir nüfus politikasından ileri geldiği anlaşılmış olmaktadır. Ayrıca, 1660 yangını sonrasında hukuki, ekonomik ve sosyal zorluklarına rağmen, devletin büyük bir ciddiyetle Yenicami inşaatına odaklanmış olması, ne kadar tahripkâr olursa olsun meydana gelen yangınların devlet için sıradan olaylardan sayıldığına işarettir.

Zira, Müslüman vakılarının kiracıları olarak uzun yıllar burada yaşamış Yahudilerin bölgeden çıkarılmaları, Cami yapımının doğal bir sonucu olarak gerçekleşmiştir. Yahudilerin bıraktıkları yerlerde artık Müslümanların oturacak olması, Cami’ye cemaat sağlanması amacına matuf olmakla beraber, bu durum Osmanlıların ilk dönemlerden itibaren uyguladıkları genel şehircilik politikaları ve hukuk yorumlarıyla da örtüşmektedir. Yenicami’nin yapıldığı bölgenin 1660’a kadar estetik bir görüntüsünün olmaması, fetihten itibaren Eminönü’nde şekillenen demografik ve panoramik yapı, Yenicami’nin inşa edilmesiyle yüzyılın ikinci yarısında kökten değişikliğe uğramış ve şehrin silueti de daha estetik bir şekle bürünmüştür. Bu itibarla, Cami ve Külliye inşası etrafında gelişen düzenlemelerin, “İslâmlaştırma” çabasından öte, şehir planlaması esasına bağlı bir nüfus politikasından ileri geldiği anlaşılmış olmaktadır. Ayrıca, 1660 yangını sonrasında hukuki, ekonomik ve sosyal zorluklarına rağmen, devletin büyük bir ciddiyetle Yenicami inşaatına odaklanmış olması, ne kadar tahripkâr olursa olsun meydana gelen yangınların devlet için sıradan olaylardan sayıldığına işarettir."


See also: Cihannüma Tarih ve Coğrafya Araştırmaları Dergisi Sayı VII/2 – Aralık 2021,
SELÂNİK YAHUDİLERİNİN FETİHTEN SONRAİSTANBUL’DA İSKÂNI 
Ayhan Pala Dr. Öğr. Üyesi, Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe ve Sosyal Bilimler Eğitimi Bölümü Tarih Eğitim Anabilim Dalı,


Some General Resources on Fire
O. Nuri Ergin's Mecelle-i Umur-ı Belediye gives general information about the Ottoman period fires in chronological order.

Ottoman History Conversations with the Last Chronicler Abdurrahman Şeref Efendi some important fires that took place in Istanbul are described in chronological order.


Pictured: Italian miniature, Memorie turchesche (Correr Museum, Venice)

Kenan Yıldız


THE GREAT ISTANBUL FIRE OF 1660

The great fire of July 24, 1660, is the largest fire known to have occurred in Istanbul.1 Due to the carelessness of a smoker,2 the fire started in mid-afternoon in a chest shop near Ahi Çelebi Mosque, located between Odunkapısı and the Ayazmakapısı. From the lumberyards in Unkapanı, the fire spread rapidly in all directions, eventually reaching Ağakapısı, Süleymaniye, the Old Palace, Beyazıt, Fatih, the Janissary quarters, Molla Gürani, Davutpaşa, Tahtakale, the Jewish neighborhoods, the Grand Bazaar, Mahmutpaşa, Hocapaşa, Atmeydanı, Kadırga Port, Kumkapı, Nişancı, and Samatya.3

Despite efforts to prevent the fire from spreading, strong winds fanned the flames,4 and two-thirds of the city was reduced to ashes. Many houses burned down,5 and between 2,700 and 4,000 people lost their lives. Additionally, 120 palaces and mansions, 40 hamams, 360 mosques, and over 100 storehouses were burned down, as well as numerous madrassas, tekkes, and churches.6 Eremya Çelebi, a witness of the great fire, gave the following account of the devastation:

Not that many Armenian, Jewish and Greek people died in the fire. On the other hand, the number of Turks who lost their lives was in the three thousands. Out of the 18 markets in the city, 13 succumbed to the fire, leaving only five. 45 large bakeries, 200 horse mills, 90 hamams, many palaces, houses, mansions, schools and madrassas, 1,000 masjids and 70 mosques, several Mawlawi tekkes, a large number of mausoleums, fountains, 9 Armenian and Greek churches, the holy springs of Orthodox Greeks [hagia ma], and 36 synagogues were devastated.7


Mehmed Halife’s comments on the fire are remarkable: “There was an inn known as Kebecihan (Inn of the Felt Jacket Makers). Before this fire, it had not been damaged by any fire. This time, with Allah’s will, the fire destroyed all the cloth, goods, and people in it.”8 Katibzade’s verses about the burning of the Kebeci Inn are as follows:

Kebeciler Inn was supposedly a strong building
Ignited like a flint stone, entirely collapsing
Many merchants were roasted in it
All of them were shouting out, screaming9

Several conditions caused this fire to be particularly devastating: it took place in the dry month of July, the northerly wind was very strong, and many lumberyards were situated in the immediate vicinity of the ignition point.10 Katipzade emphasized the wind’s strong effect when he said: “The fire began at the outside of the Ayazma Kapısı / The master made the wind accompany it.”11 He depicted the burning of the minarets of Süleymaniye Mosque as follows: “Sultan Süleyman’s four minarets burned down, as if it was the sultan’s burning torch leading his army.”12 The intense heat of the fire caused nails from the damaged houses to shoot out into nearby buildings; this contributed to the rapid spread of the fire.13 People stampeding through the streets, sweltering due to the intensity of the fire on an already hot summer day—all this looked like a depiction of the Day of Judgment.14

Mehmet Halife argued that the fire was divine retribution for manipulative marketing and other sins. He noted that there was an outbreak of a plague and a severe food shortage as well. After the fire, the people of Üsküdar, Eyüp, and Tophane could barely find enough bread to survive, and even that with great difficulty.15 Eremya Çelebi noted that some people sheltered under boats on the shore, but most of them gathered on the piers, where the sand from the beach, beaten by the waves, splashed onto them, and the sparks from the burning buildings fell on them.16 Some survivors of the fire emigrated to Bursa, İzmit, or another coastal town; some went as far as the Crimea and Egypt.17

The Langa Bostanı gardens and Vefa Square were used as storage sites for furniture and other goods rescued from the fire;18 the mosques and storerooms, which were safer than open spaces, were used for the same purpose. Some people attempted to take shelter in stone buildings such as the Beyazıt, Fatih, and Süleymaniye mosques and the Old Palace. However, since the fire was extremely devastating, some of these people lost their lives, burned together with their belongings.19

The bostancıbaşı (head gardener) İbrahim Agha was made a vizier because he gave the people who were fleeing the fire permission to enter the Hasbahçe (royal) Gardens without waiting to ask the sultan’s permission. On the other hand, Ruhullah Efendi was relieved of his duties as the qadi (Muslim judge) of Istanbul, and Dahkî Mustafa Efendi, the former qadi of Edirne, was assigned to replace him. These were some of the important political consequences of the great fire.20 Vizier Debbağ Mehmed Pasha was executed because he had reported the fire to the Sultan instead of the kaimakkam (deputy grand vizier) Süleyman Pasha in contravention of the law.21 The claim that Mehmet Pasha had been negligent in extinguishing the fire served as justification for his execution.22 Sultan Mehmed IV, who was in Edirne at that time, forbade his subjects to speak about the fire and executed anyone who did not comply with this order.23

Soon after the fire, the construction of the Eminönü Yeni Valide Mosque and its külliye, which had stood unfinished for years, was completed on the decision of Valide Hadice Turhan Sultan, after clearing legal issues such as land compensation with the nearby foundations. Since the mosque needed a Muslim community to serve it, the Jewish tenants of the mostly Muslim foundations in the area were expelled on the order that “After the fire, there should not be any Jewish residents in the area from Hocapaşa to Zeyrek.”24 With the construction of the külliye, the silhouette of Istanbul acquired a new aesthetic dimension, and the religious demographics of Eminönü changed due to the relationship between the mosque and its surrounding community.25


FOOTNOTES
1 Kevork Pamukciyan, İstanbul Yazıları, prepared by Osman Köker, Istanbul: Aras Yayıncılık, 2002, p. 89.

2 Mehmed Halîfe, Târih-i Gılmânî, Istanbul: Orhaniye Matbaası, 1340, pp. 67-68.

3 Silâhdar Fındıklılı Mehmed Agha, “Zeyl-i Fezleke (1065-22 Ca.1106 / 1654- February 7,1695): Tahlil ve Metin”, (edited by Nazire Karaçay Türkal, PhD thesis), Marmara University, 2012, pp. 208-209; Pamukciyan, İstanbul Yazıları, pp. 102-103, 105.

4 Silâhdar, “Zeyl-i Fezleke”, p. 209.

5 Although the number of houses burned down was given as 280,000 in some sources, this is undoubtedly an exaggeration. (Silâhdar, “Zeyl-i Fezleke”, p. 209).

6 Mehmed Halîfe, Târih-i Gılmânî, p. 69

7 Pamukciyan, İstanbul Yazıları, p. 106.

8 Mehmed Halîfe, Târih-i Gılmânî, p. 68

9 Hâfız Hüseyin Ayvansarâyî, Mecmûai Tevârih, prepared by Fahri Ç. Derin & Vâhid Çabuk, Istanbul: İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, 1985, p. 423.

10 Mehmed Halîfe, Târihi Gılmânî, p. 68

11 Ayvansarâyî, Mecmûa, p. 421.

12 Ayvansarâyî, Mecmûa, p. 423.

13 Mehmed Halîfe, Târih-i Gılmânî, p. 68

14 Mehmed Halîfe, Târih-i Gılmânî, pp. 67-68.

15 Mehmed Halîfe, Târih-i Gılmânî, pp. 66-67, 69.

16 Hrand D. Andreasyan, “Eremya Çelebi’nin Yangınlar Tarihi”, TD, 1973, no. 27, p. 72.

17 Pamukciyan, İstanbul Yazıları, p. 106.

18 Pamukciyan, İstanbul Yazıları, p. 102.

19 Mehmed Halîfe, Târih-i Gılmânî, pp. 67-68; Pamukciyan, İstanbul Yazıları, p. 104.

20 Mehmed Halîfe, Târih‑i Gılmânî, p. 68; Silâhdar, “Zeyl-i Fezleke”, p. 209.

21 Abdurrahman Abdi Paşa, Vekâyi‘nâme: Osmanlı Târihi 1648-1682 Tahlil ve Metin Tenkidi, prepared by Fahri Ç. Derin, Istanbul: Çamlıca Basım Yayın, 2008, p. 143; Andreasyan, “Eremya Çelebi’nin Yangınlar Tarihi”, pp. 72-73.

22 “Târîh-i Nihâdî (152b-233a) (Transcription and Evaluation )” (prepared by Hande Nalan Özkasap, postgraduate thesis), Marmara University, 2004, p. 48.

23 Andreasyan, “Eremya Çelebi’nin Yangınlar Tarihi”, p. 73.

24 İstanbul Şer‘iyye Sicili, 9, 58b/2 (12 Zilkade 1071/July 9, 1661).

25 For a detailed analysis, see, Kenan Yıldız, 1660 İstanbul Yangını ve Etkileri: Vakıflar, Toplum ve Ekonomi. Ankara: Türk Tarih Kurumu, 2017, pp. 161-234.


Mimar Sinan Fine Arts University, Faculty Member


" 1633 ve 1660 büyük yangınlarından sonra üçüncü büyük yangın, “harik-i kebir” 17 Temmuz 1718’de Cibali’de Tüfenkhane’de çıkmış ve poyrazın da etkisiyle Unkapanı’na kadar yayılmıştır. Oradan kollar halinde kısa bir süre zarfında şehre sirayet eden yangın iki gün iki gece devam etmiş, çok sayıda vezir sarayları, ulema konakları, işyeri, ev ve mescit kül olmuştur. Bazı semtlerde camilere sığınan insanlar dumandan ve aşırı hararetten boğulmuşlardır. Schneider’a göre, bu yangında 51 bin ev ve 2283 dükkân, 171 cami ve mescit, 182 saray, 80 değirmen, 228 fırın, 1.601 mektep ve medrese yanmıştır. Cibali’de 6 Temmuz 1756’da çıkan yangın ise, Saraçhane üzerinden Aksaray’a kadar uzanmıştır. Vakanüvis Vâsıf Efendi’nin “feth-i İstanbul’dan berü böyle ateş meşhûd ve mesmû’ olmayıp” ifadesiyle tasvir ettiği bu âfet, kırk sekiz saat devam etmiş ve çok sayıda insan hayatını kaybetmiştir. Şem’danizâde, yanan yapıların sayısını vermektedir. 21 Ağustos 1782’de çıkan ve altmış beş saat süren yangın, yayıldığı alanın genişliği, maddi ve toplumsal düzeyde meydana getirdiği zararlar açısından, İstanbul’un karşılaştığı en büyük âfetlerden birisi olarak tarihteki yerini almıştır. Yangında ahşap yapıların yanında, kâgir pek çok yapı kül olmuş ve tarihî eserler çok zarar görmüştür. Bu âfet sırasında susuzluk yaşanmış, şehirde kıtlık baş göstermiş ve İstanbul halkı ciddi bir şekilde sarsılmıştı.




No comments:

Post a Comment