Assign: Atamak, göreve seçmek
Örnek: Bu part’ı marketing’den birine assign edelim, bunu en iyi onlar handle ederler.
Plaza dünyasının en kritik kelimelerindendir. Hem birine ‘kibarca’ iş kitleyip, üzerinizden görevi atabilir; hem de devralacak kişiye kendini önemli hissettirebilirsiniz. Definitely win win!
Audience: Okuyucu, izleyici kitlesi
Örnek: Audience’ın emotional bond’unu yeterince provide edemiyoruz.
Öyle ezik ezik ‘target’ demeyin lütfen. Bu işin de bir raconu var. Audience’ı kullandığınız her cümlede masa başında kendinizi sanatçı gibi hissedebilirsiniz. Tuvalet kâğıdı satmak sanattır!
Action : Eylem, hareket
Örnek: Artık bir action planı yapmalıyız, timing’imizle ilgili concern’lerim var.
Ekip uyuşuksa, “Silkelenin oğlum” demenin güzel bir başlangıcıdır. Üstelik sonra siz ekşına geçmeseniz de olur, uyuşukluğun farkına varmış ve dile getirmiş kişi olarak görevi üstünüzden bebekler gibi atmışsınızdır, cc’de manager da varsa tadından yenmez.
Basic: Basit, temel
Örnek: Start için daha basic çözümlerle ilerleyebiliriz.
Çok önemli kelime çok! Karşı tarafa “Bir kıytırık excel yahu, yapıver 2 dakikada!” dememenin en güzel alternatifi. Başkasının yaptığı işi asla küçümsemeyin.
Break: Ara, mola
Örnek: Acayip overload oldum, ben break’teyim 1,5 saatliğine.
Öğle yemeğine herkesten önce gidip herkesten sonra masaya dönmek istiyorsanız, ‘break’i laf arasında geçirmek sizin can simidiniz.
Budget: Bütçe, mali program
Örnek: Arkadaşlar budget process ne durumda, aksiyon almak için bu dataya ihtiyacımız var.
Yani yazar şöyle diyor burada: “Bizim mangırlar nooldu hacı? Konuşuyordun neyse parası veririz diye?”
Case: Durum, vaka
Örnek: No rush arkadaşlar! Case by case ilerleyelim.
Her ofis eyleminize ‘büyük iş’ muamelesi yapabileceğiniz çok hoş bir yardımcıdır. Çıktı almayı bile bir ‘case’ olarak değerlendirebilirsiniz.
Check: Kontrol, gözden geçirme
Örnek: Brief’i bir daha check edelim derim ben, just to be sure!
“Kontrol edelim, tekrar bakalım” derseniz her zaman “Biliyoruz heralde!”yle karşılaşma ihtimaliniz var ama ‘check’ şahane kurtarıcı.
Concern: Endişe, kaygı
Örnek: Bu projenin yeterince kreatif olup olmayacağıyla ilgili concern’lerim var.
Kaygı deseniz ‘pinpirikli’ görünecekseniz, endişe deseniz cc’deki onca insanda “Haydaa baştan mı yapılacak?” kaygısına yol açacaksınız. En güzeli, concern. Adeta pamuk helvası…
Deadline: Son teslim tarihi, zaman sınırı
Örnek: Deadline’la ilgili rethink yapalım.
Deadline’ı örnekteki gibi kullanırsınız, “Ben yetiştiremedim abi bu işi, House of Cards’ın tüm sezonunu yedim 1 günde!” algısından hafifçe yırtar, beceriksiz görünmekten kurtulabilirsiniz.
Down: Neşesiz, keyifsiz
Örnek: Feedback sonrası baya down olmamıza rağmen recover process’imiz iyi gidiyor.
Yazık sana! Dünyayı kurtaracak fikirleriniz reddedilmiş, down olmuşsunuz ama gerçek bir gladyatör gibi savaşa dönmeyi başarmışsınız. Aferin oğluşuma!
Dedicated: Adanmış, kendini o işe adamış
Örnek: Bu task’ı dedicated bir şekilde halletmek için bu hafta boyunca new task’lara kapalıyım.
Aynı anda birkaç işle uğraşmaktan yırtmak istiyorsanız, elinizdeki işlerden birine dünyanın en önemli işi muamelesi yapın.
Onca nefret dolu bakışa rağmen arada sırada İngiliz aksanı kaçıverebilir ağzınızdan, korkmayın.
Emotional bond: Duygusal bağ
Örnek: Bu kampanyayı sadece müşteriyle emotional bond’u güçlendirmek için tasarladık.
Deterjanla duygusal bağ kurulur mu yahu? Saçma! Ama bal gibi de ‘emotional bond’ kurulur. Canım Marx, gözün arkada kalmasın!
Editing: Düzenleme
Örnek: Editing process’e özellikle focus’lanalım.
“Beğenmedim, bir daha yaz” denir mi, adam o kadar çırpınmış. Aman dikkat!
Emailing: Birbirine e-posta gönderme, işe e-posta üzerinden devam etme
Örnek: Meeting’de sonlandıramadığımız task’ların tartışmasına emailing’le devam edelim.
Felaketin habercisidir bu cümle: “O e-posta kutusunu inleteceğim! Telefonunun ışığı sönmeyecek.”
Follow up: İzlemek, kovalamak, takip etmek
Örnek: Follow up’ların üzerinden geçelim, neyi push etmemiz gerektiği konusunda antant olalım.
Yine amacımız aynı… “Yahu başladığınız bir işi de bitirin be!”nin ofisçesi.
Focus: Odaklamak, bir noktada toplamak
Örnek: Arkadaşlar, bu case üzerine focuslanalım, diğerlerini daha sonra tartışırız.
Toplantıların vazgeçilmezi “Bakın konuyla ilgisi yok ama o kadar zekiyim ki şunu da düşündüm” trollemeleridir. Bir focus patlatın, büyük oyunu bozun!
Forward: Sevketmek, göndermek, yollamak
Örnek: Ben hemen size kreatiften gelen ideation process’i forward ediyorum.
Evet evet, ‘iletmek’ çok daha kısa ama sakın onu kullanmayın. Cinslik olsun.
Go: Gitmek, işlemek, başlamak
Örnek: Müjde arkadaşlar! Go kararı alındı.
“Haydi iş başına” gibi pazartesi sendromu kokan bir cümle yerine iki harfli bir adet “Go” ofiste yarış atı gibi koşturan elemanlar kazanmanıza sebep olacak.
GYM: Spor salonu
Örnek: İş biter bitmez kendimi GYM’e atacağım.
Yani diyoruz ki: “Bütün gün eşşek kadar çalıştım ama o kardio yapılacak. Six pack de yaparım kariyer de”
Grade: Derece, seviye
Örnek: Hayatım senin grade’in kaçtı?
Toplantılarda her lafı ağzınıza tıkan o ukalayı tek bir öldürücü darbeyle yere vurmak ister misiniz? Go, just go!!!
Handle: Başa çıkmak, üstesinden gelmek
Örnek: Handle etmesi zor ama bizim team bu işe çok focus!
Ufacık bir problemi bile Firdevs Yöreoğlu disipliniyle çözdüğünüzü cc’deki cümle alem görsün.
Headquarters: Genel merkez
Örnek: Pazartesi Headquarters’ta yapılacak toplantı için gerekli tüm brief’leri şimdiden hazırlayın.
“Ben istemiyorum valla, CEO görecek bunları” demenin en gazlayıcı yolu. ‘Genel merkez’le aynı etkiyi yaratmak zor.
Hold: Tutmak, bekletmek
Örnek: Eğer start aşamasında bile bu kadar sorun yaşadıysak en iyisi hold’da tutalım.
Böylece “Beceremedik, yetiştiremedik, erteleyelim” demeden işinizi halledebilirsiniz.
Kültürünüzün arkasında durun, ne olur şu açıklamayı yapmaktan vazgeçin artık: “Hayatım şimdi challenge’ı Türkçe anlatmaya kalksam…”
Invitation: Davetiye
Örnek: IT ekibini de invite edelim, bir de onlardan brief alalım.
Invitation ve invite’ı kullanın, en ayaküstü toplantınız bile yaza merhaba kokteyli muamelesi görsün, katılan kendini özel hissetsin. Bir de simiti dörde bölüp arasına kaşar koyup masanın orta yerine yerleştirdiniz mi… Mis!
Irrelevant: Konu dışı, ilgisiz
Örnek: Ya Hakan’cım bu fikirler çok kreatif ama bana biraz irrelevant geldi.
Plazada Hayatta Kalma Rehberi Kural 1: Birinin işini sevmediyseniz asla Türkçe kelimelerle bunu ifade etmeye çalışmayın.
Involve: Dahil etmek, içermek
Örnek: Lütfen bu meeting’e marketing ekibini de involve edelim.
“Hacı bir de sen el atsan yahu” veya “Ne yapıyor Allah aşkına bunlar bütün gün bilgisayar başında? Bari bu işin ucundan tutsunlar” demenin en nazik yoludur.
Joint venture: Ortak girişim
Örnek: Bir de Avrupa pazarında joint venture olasılıklarını gözden geçirelim.
CEO böylece “Hem bit kadar bütçe veriyorsunuz, hem de kral olmak istiyorsunuz” mesajını alacaktır.
Jet lag: Uçak seyahati sonrası saat farkından kaynaklanan rahatsızlık
Örnek: Feci jet lag durumdayım. İki gün evde recover edicem.
Ama n’olur bunu Londra dönüşü filan kullanmayın olur mu?
Junior: Ast
Örnek: Bu task’ı seve seve lead etmek isterim ama bir junior’a verip onu motive edebilmek için şahane bir fırsat bence.
Böylece hem “Bana çoluk çocuk işleriyle gelmeyin” diyorsunuz, hem ilk günkü gibi hevesli görünüyorsunuz, hem de İK’cılık oynuyorsunuz. Win win win win win…
Know how: Uzmanlık
Örnek: Eğer bu elemanımızı kaybedersek, know how’ı kendi ellerimizle rakibe sunacağız.
Yani diyor ki yazar: “Bunun bir işe yaradığı yok da, kovarsak iç çamaşırımızın rengine kadar anlatır elaleme”
KPI: Önemli performans göstergeleri
Örnek: KPI meeting’ine göre case’leri yeniden masaya yatıralım.
E iyi işte KPI. Çok da şey yapmamak lazım Ali abi.
Lead: Öncü, önder
Örnek: İzin günleriyle ilgili raporlamayı yeni gelen arkadaşımız lead etsin.
Bakın, en dandik iş bir anda nasıl da dünyanın en önemli görevine dönüştü. Lead et bizi yeni gelen oğlan!
Level up: Aynı dereceye getirmek
Örnek: Burcu’yla Sinem, yeni terfiyle level up oldu. Şimdi kime danışmalıyım ben?
“Koş Sevim Koş! Cat fight!” heyecanınızı en heyecansız haliyle yansıtın.
Leverage: Kaldıraç, baskı
Örnek: Burada bizim bir leverage’a ihtiyacımız var, bu projenin lideri yok.
“Yok mu gücü kuvveti yerinde bir babayiğit bu sıkıcı işi üstlenecek?” diyoruz burada da.
“Yapıyor olacağım”, “Atıyor olacağım” fazla deşifre oldu, ayağa düştü. Onu şey yapmayın çok.
Maximize: Maksimuma ulaştırmak
Örnek: Bütçeyi en fazla ne kadar maximize edebiliriz?
Para bitince, “Valla event’e, social media marketing’e para dökmekten ürün geliştirmeye harcayacak para kalmadı. Atsana üç beş kuruş daha” diye dilenmeden ‘maximize’la ek bütçe talep edebilirsiniz.
Major: Büyük, esas
Örnek: Hala major issue’ların handle edilmediğini görüyoruz.
“Yahu araba yapıyorsunuz, motor koymuyorsunuz arkadaş” demeden laf sokmanın en temiz yolu.
Must: Gerekli
Örnek: Bu istekler kesinlikle must ve urgent bir şekilde yapılmalı.
Size de hiç anneniz “Ay sorma niye niye diye! Lazım işte lazııım!” dedi mi?
Nice to have: Olsa güzel olur
Örnek: Yani must’lara ek olarak bunlar da bizim için nice to have.
Asla yapılmayacağını bildiğiniz, ama “Bakın ne kadar 360 düşünüyorum” diye kafanızı ortaya koyabileceğiniz şahane üçlü.
Need: İhtiyaç
Örnek: Major need’lerimizi bir an önce report edelim.
Yumurtanın kapıya dayandığı anlarda çok da sefil, muhtaç görünmemeniz için güzel bir kaçış.
Network: İletişim ağı
Örnek: Bu after party network edinmek için de iyi bir fırsat
“Normalde yüzüne bakmam ama direktörsün be kardeşim” dediğiniz kişilerle ayaküstü konuşmalarınızı tanımlamak için en iyi çözüm.
Overload: Aşırı yük
Örnek: Bu task’ı tek başıma lead ettiğim için baya overload oldum.
“Ebem ağladı ablacım. İlişme bana azıcık, Facebook’a filan gireyim” mesajı verilmiştir.
Outsource: Dış kaynak kullanımı
Örnek: Bizim ekibimiz bunu handle edebilir ama outsource edersek çok daha verimli olur.
Direktör değilsiniz ama birilerine “Bu olmuş… Ay yok bu olmamış, logoyu bir tık büyütsünler” diyebiliyorsunuz. Daha ne olsun?
Off the record: Kayıt dışı
Örnek: Tabi bu konuştuklarımız off the record; inspiration yaratır belki diye söylüyorum.
“Ay ciddiye alıp bütün projenin akışını değiştirip suçu bana atmasınlar. Öyle laf olsun diye söyledimdi”nin plazacası.
Process: Süreç
Örnek: ASAP ideation process’i başlatalım.
Yani ‘process’ deyince “Hadi arkadaşlar başladık. Kahve arasını kısaltalım biraz” etkisi yaratıyor haliyle…
Push: İtme, zorlama, sıkıştırma
Örnek: Deadline’ı hatırlatarak ajansı biraz push edelim.
“2 hafta geçti yahu!” diye çığlık çığlığa ofiste koşturmadan önce bu yolu seçin. Push push push!
Pointing: Gösterme, işaret etme
Örnek: Bunlar güzel fikirler ama brief’in point ettiği şey başka bence.
“Okuman yazman da mı yok be adam!” durumları için özenle tüketilebilir.
‘Biz’li cümlelere dikkat: “Bunu böyle yapalım, bunu şöyle yazalım…” Böyle dağlarda bayırlarda el ele koşar gibi güya.
Quarter: Çeyrek
Örnek: Third quarter için gereken hedeflere ulaşmakta zorluk çekiyoruz.
Quarter da desen, dört bölü bir de desen, büyüğün küçüğü de desen hedef tutmamışsa yandın. Boş ver hiç çırpınma, bir çeyrek kokoreç patlat.
Queue: Sıra olmak, dizmek
Örnek: Task’ları yeniden queue’layalım, ne yapabileceğimizi anlamaya çalışalım.
Hani para çıkışmayınca yeniden aynı çıkacağını bile bile bir daha sayarsınız ya… Diz bakalım beyaz yakalım, to do list’le olsaydı bu işler…
Quick: Hızlı, çabuk
Örnek: Önce quick çözümler bulmaya çalışalım, big picture’a sonra bakarız.
Yani diyor ki: “Bir saate dünyayı yeniden yaratabilir misin rica etsem hayatım?”
Rocket science: Roket bilimi
Örnek: Hayatım, It’s not a rocket science yani, şimdiye bitmişti aslında.
“Ay abartma artık!” mı demek istiyorsunuz paralelinize? Buyrunuz…
Report: Rapor etmek
Örnek: Önce size report ettim, direktörü cc’ye koymadan herkes bir check etsin.
“Rapor” yeterince yabancı değil mi yahu, neyinize yetmedi?
Reaction: Tepki
Örnek: Audience’ın yeni kampanyamıza reaction’ını kavrama aşamasındayız.
“Hiç sevmediler valla hiç sevmediler” üç buçuk atma halinin güzel bir başlangıcıdır.
Sustainable: Sürdürülebilir
Örnek: Önce sustainability’yi manage etmenin bir yolunu bulalım.
“Hayallerin güzel be junior, bak bir de gerçekler var. Bütçe mesela!” gerçekçiliğini hayal kırmadan masaya koyuverin.
Soft skill: Kolay halledilir
Örnek: Burada major bir sorun yok, soft skill problemler bunlar.
Başka bir “Abartma, Allah aşkına bitir şu işi” deme yöntemi daha.
Set: Ayarlamak
Örnek: Hemen bir meeting set edip, rep-up yapalım.
Böylece Outlook’ta yaptığınız 1 dakikalık işlem size şu puanı kazandırdı: “Bugün de çalışmadı demezler”
Task: Görev, iş
Örnek: Benim know how’ım olmayan bir task ama iyi bir challenge
Aslında İngilizce’deki mecazi anlamı her şeyi açıkça ortaya koyuyor: Külfet anacım külfet, düşünecek yerlerim ağrıyor.
Timing: Zamanlama
Örnek: Arkadaşlar timing’e dikkat, schedule’un 1 hafta ilerisindeyiz.
“Tembel!” demeden “Allah aşkına 5 dakika çalışıp, 55 dakika yeni sezon eteklerine bakmayın. Görüyoruz o bilgisayarı yansımadan” mesajını vermeyi başardınız, tebrikler.
Team: Ekip, takım
Örnek: Benim team’in deadline’lar konusunda bir takım concern’leri var.
İçinizdeki Fatih Terim’i ortaya çıkarın: “Severim de, döverim de, bunların hepsi benim na böyle ufuk çizgisine kadar!”
Ama ama ama… Utanmadan sıkılmadan “De-da’yı ayrı yazamıyor daha” diye çemkirmekten asla vazgeçmeyin. İşte şimdi tamamsınız!
Urgent: Acil
Örnek: Arkadaşlar başka priority’ler var biliyorum sıkışıksınız ama bunun da urgent olarak handle edilmesi gerekiyor.
İşin bir kısmını halletmeyi unuttuğumuz, “İki dakika aradan çıkarıver yahu” demek istediğimiz zamanlar olmuştur hepimizin.
Update: En son durumdan haberdar etme
Örnek: Deadline’ımız yaklaşıyor arkadaşlar, nedir durum bir update alayım.
“Yine son 5 dakikada iş çıkaracaksınız değil mi, sonra da deadline’a uyduk. Yemezler!” yöntemidir.
Undo: Bozmak, iptal etmek
Örnek: Ya hold’a alacağız, ya da undo yapacağız.
Onca emek boşa gitmiş, proje dağılmıştır. İptal demeye kimin gönlü el verir ha?
Verify: Doğrulamak
Örnek: Bu dataları verify etmeden kreatif process’e start veremem.
Züppe junior’a “Benim Hatice teyzem bence bayılır bu yeni sabuna diye sallamayın. Hayatında Hatice teyze mi gördün Allah aşkına! Annem oğlum o benim!” deme yoludur.
Variation: Çeşitlilik
Örnek: Biz yine de bu fikrin variation’larını da oluşturalım, back up olsun.
İşte bu çok kurnaz: “Şimdi sen o projenle çok duygusal bağ kurdun, ben direkt ‘Olmaz o iş’ demeyeyim de, kaşla göz arasında öbür seçeneklere yürürüm”
Visible: Görünür
Örnek: Logonun bu kadar visible olması must değil.
Yani diyor ki: “Yine Salı pazarına dönmüş buralar”
Win win: Çift taraflı kazanç
Örnek: Hem marka bilinirliğini artıracağız, hem de budget’ı zora sokmayacağız. Win win işte!
Bolca, yerli yersiz kullanın. Bu konuda kendi yıl sonu hedefinizi belirleyin: “2015 boyunca 96 mailde toplam 392 kez win demiş olmalıyım”
Woaw efect: Çok beğenilme
Örnek: İlk aşamada woaw efect yaratalım, satışa sonra dedicated oluruz.
Buna müşteri mi ‘woaw’lıyor, rakip şirket mi, hatta bu ses gerçekten çıkıyor mu; o henüz çözülemedi.
Worksheet: Çalışma programı
Örnek: Worksheet’te yok dedi, overtime’larımı vermedi.
“Benzinle çalışıyor bu kafa patron!” veryansınıdır ve “Nerede benim param ya!” diye açıktan ağlanmanıza gerek olmadan hakkınızı arayabilirsiniz.
Y generation: 80’lerde ve 90’ların başında doğan nesil
Örnek: Bu kampanyayla Y generation’ı yakalamayı planlıyoruz.
Mesele Y generation’ı yakalamak değil yeğen, mesele Y generation’ı tutmak.
Year to date: 1 Ocak’tan bugüne geçen süre
Örnek: Year to date hedeflerde ne durumdayız?
Bunu daha Ocak çıkmadan orada burada kullananlardan olmayın, onlarla arkadaş da olmayın.
Zone: Bölge
Örnek: Bu zone’u tanımıyoruz, böyle bir challenge’a girmemekte fayda var.
Aslında kısıtlı coğrafya bilginizden ötürü o sırada beyninizde fırtınalar kopuyor: “Öyle bir şehir mi var ya? Neredeee?”
No comments:
Post a Comment